Pazardan dönüyordum. Önümde bir anne, bir baba ve küçük bir çocuk yürüyordu. Aralarındaki konuşmaya istemeyerek de olsa kulak misafiri oldum. Bu durum eğitim sistemimizde karşılaşılan zorlukları bir kez daha hatırlattı bana. Şöyle ki; Küçük çocuk, annesinden istediği bir şeyi almadığı için sinirlenmişti. Annesi, isteğinin uygun olmadığını açıklamaya çalışırken, çocuk inatla "Sen almasan babam alır!" diye bağırıyordu. Bunun üzerine anne de babaya "Bak işte sen şımartıyorsun çocuğu" diyordu. Baba ise çocuğunun ensesini okşayarak "Evet, ben oğlumu şımartırım, bir tanedir o" diyordu. Bu sahne, aklıma ilkokul, sonra ortaokul ve bu çocukların büyüyüp tamamen kontrolden çıkabileceği liselerdeki sınıfları getirdi. Her sınıfta böyle onlarca çocuk var. Anne ve babaları tarafından şımartılan, sınırsızca isteklerinin karşılandığı bir çocuk grubunun karşısında, öğretmenlerin durumu ne kadar da zordur. Öğretmenlerin sadece akademik bilgi değil, aynı zamanda disiplin, sabır ve doğru tutumlar kazandırmak için ne kadar çaba harcadığını düşününce, bu mesleğin yükünün ne kadar ağır olduğunu görmeye yeterlidir.
Ailelerin çocuklarına karşı gösterdiği tutumlar, onların geleceğini şekillendirir. Her ailenin çocuk yetiştirme tarzı farklıdır, ancak şunu unutmamak gerekir ki aşırı hoşgörü ya da her isteği yerine getirmek, çocuklarda sınırları öğrenme konusunda ciddi zorluklar yaratır. "Hayır" kelimesini duymamış bir çocuk, sosyal yaşamında ve eğitim hayatında, disiplin ve kurallarla karşılaştığında büyük bir şok yaşayabilir. Bir şeyler öğrenme ve gelişme süreci, ancak sınırlarla ve bazen de zorlanarak gerçekleşir. Bu da ailelerin çocuklarına her durumda "evet" demek yerine, onlara hayır demeyi öğretmesi gerektiği anlamına gelir. Sözün özü; birçok anne ve baba çocuğunu sevmek yerine onlara tapmaktadırlar. Sevmek ve tapmak çok ince bir çizgi ile birbirinden ayrılmaktadır ki, bu çizgiyi karıştırmak ile karşılaşan çocukların oluşması da topluma serseri bir mermi bırakmak anlamını taşır.
Öğretmenler ise, bu sürecin belki de en zor kısmını üstlenirler. Aileden gelen yanlış tutumlar, çocuğun eğitim sürecinde bir engel oluşturur. Eğitim sadece bilgi aktarımı değildir; aynı zamanda karakter, disiplin ve sosyal becerilerin kazandırılmasıdır. Bir öğretmen, sınıfında hem akademik hem de sosyal gelişimi sağlamak için çabalarken, aileden gelen aşırı şımartılma gibi engellerle mücadele eder. Her çocuğun bireysel farklılıklarını göz önünde bulundurarak eğitim vermek zaten zorken, bir de bu tür dış faktörler öğretmenlerin işini daha da güçleştirir.
Sonuç olarak, çocuk yetiştirme sorumluluğu. Yalnızca ailelere değil, aynı zamanda topluma da aittir. Ailelerin çocuklarına doğru sınırları koyarak onlara sağlıklı bir özgüven kazandırmaları, öğretmenlerin işini kolaylaştıracak ve eğitim sistemimizin kalitesini artıracaktır. Çocukların bir birey olarak topluma kazandırılması, yalnızca maddi isteklerinin karşılanmasıyla değil, onlara doğru değerlerin ve disiplinin öğretilmesiyle mümkündür. Eğitim süreci bir takım işidir; aileler, öğretmenler ve toplum el ele verdiğinde çocuklar gerçekten geleceğe umutla bakabilirler...
Afiyette kalın