İsrail’in caydırıcılığı aşındıkça ABD ve Atlantik’in Batı Asya başta olmak üzere tüm dünyada caydırıcılığının aşınmasını da doğal olarak beraberinde getiriyor. Bu da muazzam ve stratejik değeri olan bir sonuç. Erbain operasyonundan sonra gelen ve Yemen’in Telaviv’e ikici saldırısı olarak bu kez hipersonik bir operasyon yapması bu sonucu teyit eder nitelikte.
Batı, elindeki, Batı Asya’nın muazzam coğrafyasının lokomotifi niteliğine büründürdüğü Filistin sömürgesinden vazgeçmek istemiyor.
Her ne şekilde yapılmış olursa olsun; cihaz patlatma faciası ile birçok sivilin, çocuğun da hayatına mal olan bu terör saldırısının, batının kolektif kararı ile gerçekleştiği ihtimali oldukça kuvvetli.
Bu terörist saldırı da özel olarak yaklaşmakta olan Lübnan/Direniş-Batı/İsrail karşılaşmasının bir parçası ve Yemen’in siz hazırsanız; biz hazırız mesajı da içeren hipersonik operasyonuna; batının verdiği; biz de hazırız cevabı niteliğinde sayılabilir.
Direnişin sahada olan unsurları ve destek cepheleri, her ne kadar orantısızlık ve stratejik gerekliliklerden dolayı savaşı, stratejik sabır/uzun soluklu ve yıpratma dozunda/şeklinde sürdürme tercihinde ısrar ettiyse de; soykırımcı batı cephesi, bunun kendileri için olumsuz sonuçlar getirdiğinin farkında ve bu yıpratma sonuçlarını tersine çevirebilecek bir tarz peşinde. Planlarının ne olduğunu, artık iyice yaklaşmış olan Lübnan/Hizbullah-İsrail savaşıyla neyi ve ne oranda hedeflediklerini görerek anlayabiliriz.
İki zayıf ihtimal şudur diye tahmin ediyorum:
İlki; 7 Ekim’le İsrail’in Kuzeyinde oluşan fiili tampon bölgenin Lübnan içerisine çekilmesi, yani Hizbullah’ın Nehrin ötesine geriletilmesi ve böylece Kuzey halkının yerleşimlere geri dönmesinin sağlanması…
Diğeri ise savaşı, Suriye’yi de kapsayacak şekilde bölgeye yayarak, İran ile savaşa doğru ateşi körükleme…
Elbette bu iki ihtimali ve özellikle ikinci ihtimali İsrail çok istemekte ancak zayıf ihtimal olarak ifade etmemin nedeni, bunun çok kolay olmayacağı ve küresel diğer aktörlerle etkileşiminden dolayı Lübnan ile fiilen başlayacak bir savaşın artık bölgesel olmaktan öte anlamlar taşıyacağı ve küresel niteliğe bürüneceğinin kaçınılmazlığıdır.
Gerek direniş cephesi, gerek Avrasya, ateşkesin kesin olarak sağlanması uluslararası garantilere sahip bağımsız Filistin Devletinin kurulması eğiliminde. Bu, direniş cephesi olarak, şimdilik itiraz edilmeyecek stratejik bir başarı ve soykırımın durması anlamına gelecek, aynı zamanda İsrail ve Batı’nın Batı Asya’ da önemli bir yenilgisi ve sürecek olan yenilgilerinin başlangıcı olacaktır. Bu yüzden, görünenin tam tersine; İsrail’den daha çok Batı, bu savaşın, mevcut haliyle sona ermesine yanaşmamaktadır…
ÇAĞRI CİHAZLARI VE TELSİZLERİN PATLATILMASI/AĞIR DARBE
Bu, terör saldırısı, her şeyden önce bir savaş suçudur, insanlık suçudur. Toplu bir kıyım, soykırımdır. İsrail’in hedeflediği iç kargaşa ve Lübnan halkının ve grupların direnişe karşı kışkırtılması hedefi tam tersi sonuç verdi. Ne hedeflenen sayıda insan ve güç kaybı sağlandı, ne de halkın direnişe karşı kışkırtılması. Ancak, Nasrullah’ın da son konuşmasında belirttiği gibi ağır bir darbe.
Herkesin farklı bir yerde olduğu, sivillerin de kullandığı bu cihazların patlatılmasıyla insanlığa verilen zarar, kirli bir zihniyetin eseridir. Çocuklar da öldü, kimi gözlerini, kimi ellerini kaybetti…
Bundan böyle iletişim cihazları gibi sivil kullanım için tasarlanan ürünlerin güvenli olduğuna dair bir şüphe ve korku, hep var olacaktır. İsrail, gerçekten de mutlak kötülüktür…
SEVİNENLER DE OLDU
Ümmet, bir taraftan soykırım yaşarken, Lübnan halkına yapılan bu kalleşliğe sevinenler, şiirler, şarkılar besteleyenler, raks edenler, tatlı dağıtanlar da oldu ve acı olan ise bunların da 'Müslüman' olması…
Oysa bu faciadan sonra insani, vicdani fıtratlarını henüz kaybetmemişler, destek ve üzüntülerini bildirdiler. Lübnan halkına başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Hem Lübnan içindeki gruplar hem de her kesimden Filistinli gruplar ve tüm erdemli insanlar/toplumlar ve yapılar destek açıklamalarında bulundular ve kenetlendiler.
Sonuç olarak söylenecek söz şudur:
Bu savaş da diğer direniş destek cephelerinin mücadelesi de tek amaca hizmet etmekte. O da Gazze soykırımının durması.
İslam ümmetinin/direnişin kararı da bu yöndedir. Teknolojik ve silah üstünlüğe, her türlü ihanete, Müslümanların da soykırımcıların yanında olmasına rağmen Gazze’de soykırım durmadıkça, ne pahasına olursa olsun, sonucu ne olursa olsun direnmeye devam edilecektir. Nasrullah’ın son konuşmasından çıkan sonuç ve diğer direniş gruplarının yaptıkları açıklamaların hepsi bu yönde.
Ya Rabbim, bizleri, iyilerle yaz. İyilere zafer yüzü göster.