11 EYLÜL, 12 EYLÜL VE 7 EKİM

 

 

Bugünü anlamamız için kesinlikle geçmiş, en önemli ölçüdür. Öyle olmasaydı; Kuran’da geçmişten bu derece bahsedilmezdi. Bu bağlamda üç önemli tarih ve önemli olay hakkında kısa değiniler yapmak istedim.

Kronolojik olarak önce 12 Eylül gerçekleştiği için ondan başlayalım.

12 Eylül 1980 darbesi aslında 24 Ocak kararları ile başladı. Bu kararlar ekonomik yapısallığın/kurumsallaşmanın kapsamlı şekilde başlatılması ve küresel ellerle dizaynının en somut adımı idi.

Neticede Emperyalizm, sömürgelerinde veya o oranda etkili olabildiği toplumlarda ekonomi yönetimini ele alır. Turgut Özal ile başlayan süreçte çok gelen geçen oldu. Açıktan ve örtük olarak yaşanan hep aynı idi. Kemal Derviş, Mehmet Şimşek ile artık kanıksanan bir olgu oldu bu. Her 10 yılda veya 20 yılda, vatandaşın tüm birikimini, ya savaş, terör ve sözüm ona siyasi gerginlikler ya darbeler ya da ekonomik kriz tezgahları ile ellerinden alındı. Bu tezgah, artık küresel ağın bir parçası ve her kılcal damarı, her zerresi halkın iliklerine bağlanmış rant hortumları olarak en gelişmiş mafyaya tekabül etmektedir.

12 Eylül’ün siyasi yönü de bir o kadar ehemmiyet arz eder.

1979’ da İran’da evrensel nitelikli bir İslam Devrimi gerçekleşmiş, Türkiye içinde de İslamcı kesimin çoğu antiemperyalist bir ruhla/milli görüş çatısı altında bu devrime sempati duymaya, merak etmeye başlamıştı ve bu bağlamda İsrail’in Kudüs’ü başkenti ilan etmesini protesto amacıyla gerçekleşen tarihi Konya Mitingi.

MSP ve destek veren diğer İslami camia, İsrail’in, Kudüs’ü ebedi başkenti olarak ilan etmesine bir tepki olarak, 6 Eylül 1980’de Konya’da, "Kudüs'ü Kurtarma Mitingi" adı ile düzenlediği mitingin ana sloganı ise "Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız!" idi. Bu miting, küresel iradeyi panikletmişti. Bir hafta geçmeden 12 Eylül ABD darbesi gerçekleşmişti…

Küresel iradenin, İslam Devrimi’nin ümmet içinde yayılmasını önlemek ve Batı Asya’da hükmünü/hegemonyasını sürdürebilmek için yaptığı İran-Irak savaşı, Şiileri şeytanlaştırma, devrimi itibarsızlaştırma ve manipülasyon, askeri ve ekonomik operasyonlar, baskıların bir parçası kapsamında Türkiye’de ise gerçekleştirdiği en önemli operasyon 12 Eylül Darbesi olmuştur. 12 Eylül temel anlamda üç ana hedefe yönelikti. İlki; Devrime karşı tedbir ve Türkiye’de İslami kesimin önünü kesmek; ikincisi ise Türkiye ekonomisini küresel iradeye teslim ederek küresel dizayna uygun teknokratik ve yapısal kurumsallıkları oluşturarak küresel sermayeye/sömürüye uygun işlemesini sağlamak. Tüm bu yapılanlar, serbestlik ve özgürlük adı ile yapıldı ve ilk etapta halkın hoşuna giden hamlelerle başladı…

-Bu bağlamda, 28 Şubat ile sonrasının dizaynına yönelik sürecin de 12 Eylül’den çok daha komplike sonuçları olduğunu, zihni yönlerinin bulunduğunu, tüm kesimler üzerinde ve yoğun çalışmalarla dizayn ve düzenlemeler yapıldığı, bölgesel yıkımlarda/sonuçlarda da Türkiye’nin küresel egemenler yanında durmasına karşı halkı tepkisizleştirebildiği ve İsrail’le en üst düzeyde (normalleşme) stratejik ilişkiler kurulduğu, küresel sapkın projelere ve AB’nin önerdiği/dayattığı yasalara ve uyum programlarına ağırlık verildiği/geçit verildiği görüldü ve bu, elbette çok yönlü ele alınması gereken bir durum ve çok düğmeli bir dizayn süreci. Bu dizayn, bölgeye ve ülkeye son darbeyi vurmuştur.-

 

11 EYLÜL

Sovyetlerin dağılmasıyla iki kutuplu dünya düzeni sona erdi. ABD 11 Eylül gibi bir bahane tezgahladı.

ABD istihbaratı, hazırladığı tezgahı kamuoyuna sundu. Buna göre, Müslümanların/teröristlerin, 400-500 kilometre öteden gelip uçakları kaçırarak ikiz kulelere saldırdığı şeklinde çok kötü ve özensiz bir hikaye ile yaptığı operasyonda, kuleleri olduğu yere çöküyor, o gün bazı insanlar, özellikle orada çalışan Yahudiler işe gelmemiş oluyor, sonra Pentagon'a saldırılıyor…

11 Eylül bahane edilerek tek kutuplu dünya düzenine yönelik işgaller, milyonlarca ölü, birçok ülkenin yerle bir edilmesi. 11 Eylül ve 11 Eylül’den sonra gelinen süreci hepimiz biliyoruz.

Biri küresel, biri bölgesel ağırlıklı olan bu iki olayın büyük resimdeki yerini doğru tespit etmeden, 7 Ekim’le yeni bir sürece giren küresel ve bölgesel gidişatı doğru anlamlandıramayız ve doğru yerde duramayız. Bu bağlamda 7 Ekim başlığına geçmeden, Batı Asya’da ve küresel ölçekte başlamış olan tek kutupluluğu sonlandırma ve Türkiye’nin de üye olmak için resmen başvurduğu BRICS yapılanmasının bu bağlamda ne ifade ettiğini, 7 Ekim’in tek kutuplu küresel girişimler ve yönelimler bağlamında nerede durduğu ve nasıl bir etkileşimin cereyan ettiğini de irdelemeliyiz. Daha önce yaşanan gel-git’ler ve Türkiye’nin soykırımda durduğu yer, Türkiye’nin BRICS’e resmi başvurusu gibi önemli bir eylemin, stratejik mi, taktiksel mi olduğu noktasında belirsizliklere neden oluyor.

 

7 EKİM

7 Ekim ve İsrail’in Savaş Ekonomisi

7 Ekim, tek kutupluluğun, Filistin ve onun üzerinden bölgede yatay bir gelişme gösterdiği bir süreçte, bölgesel dizaynın merkezine vurulan sarsıcı ve varoluşsal bir darbe oldu. Bütün bölge güçleri ve küresel aktörler, maskelerini indirerek sahaya indi.

 

Bu süreçte batı halkları iyi bir sınav vermesine rağmen Müslüman dünya soykırımdan yana oldu.

 

Nerede durduğumuzu, bilmemiz, nerede durmamız gerektiğini bilmemiz, tarihin doğru tarafında durduğumuzdan emin olmamız için 7 Ekim, fazlasıyla yeterli bir göstergedir, ölçüdür.

Saflar, hiç bu kadar net olmamıştı ve herkes safına, durduğu yere bir baksın ve o yüzle aynaya ve çocuklarının yüzüne de…

Sözü uzatmadan ve tekrarlar yapmadan iki makaleden kısa alıntılar ile bitirelim.

Bahaddin Elçi’nin, 12.10.2023 tarihinde Milli Gazete’de, ‘Toprak Ayağımızın Altından Kayıyor’ adlı makalesinden bir kesit:

“Yahudi araştırmacı Prof. Uriel Heyd: “Yahudiler 20. asrın ilk yarısında iki tane devlet kurdular: Türkiye ve İsrail.”(?!)

 

İsrail devleti kurulduğunda ilk CB Chaim Weizman: “Biz Yahudiler, 20. yüzyılda Ortadoğu’da “yıkılmaz” denen devleti yıkarak iki tane devlet kurduk. Onlara öyle bir sistem inşa ettik ki; Türkler, bize Filistin’i vermeyen Abdülhamid’e en az 200 sene daha söverler.” İlginçtir ki, hem 2. Abdülhamid Han’ı hem de Erbakan’ı etkisizleştiren Siyonistler olmuştur.”

*

Muhammed Hasan Sweidan’ın, The Cradle'da ki, 11.09.2024 tarihli ‘Normalleşme Ekseni: İsrail'in savaş ekonomisini ayakta tutan Araplar ve Türkler’ başlıklı analizinden bir kesit:

 

“Batı Asya'nın Direniş Ekseni İsrail'in askeri, ekonomisi ve güvenliğini zayıflatmaya çalışırken, bir avuç Arap devleti ve Türkiye gizlice İsrail'i desteklemeye ve Gazze'ye karşı savaşını desteklemeye çalışıyor. Bu, bölgenin yeni 'Normalleşme Ekseni'dir.”

 

Evet, resim büyük ölçüde budur ve eksenler/saflar ne yazık ki böyledir. Umarız, çok çok ama çok çok geç kalınmış olduğu halde düzelir.

 

*

“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter.” Âl-i İmrân Suresi – 189

Rabbim, doğrularladır. Rabbim! Bizleri, doğrularla kıl, doğrularla/iyilerle yaz. Safımızı/eksenimizi, istikametimizi, bizi şerefli yarattığın gibi, şereflilerin yanı kıl.

Selam ve dua ile.