SERVET VE ŞÖHRET BİRER TUZAKTIR

Muhterem Kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz. 

Efendim;

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Bir talebenin hakiki talebe olabilmesi için iki hususiyet şarttır:

1- Edebli olması: Tasavvuf yolunun başı, ortası, sonu edebdir. Hiçbir edepsiz Allah dostu olamaz.

2- Tevazu sahibi olması: Eline ne kadar dünyalık geçerse geçsin, aslını kaybetmeden tevazu içinde olmalıdır. Merhum hocamız, “İlk gün tanıdığım Enver nasılsa, şimdiki Enver de aynı. Edeb ve ihlasından hiçbir şey kaybetmemiştir” buyurmuştu.

Dünya, servet ve şöhrettir. İkisi de birer tuzaktır. İnsanlar, servet ve şöhret düşkünlüğü yüzünden belirli bir seviyeye gelmeye çalışırlar ve gelirler, fakat çıktıkları yerden bir daha aşağı inemezler.

İmam-ı Rabbânî hazretleri, “Bir dünya ehli ile karşılaşırsanız, yolunuzu değiştirin. Aynı köyde ise başka yere hicret edin. Aynı mahallede ise karşılaşmamak için başka yere gidin. Kalbiniz meyleder” buyuruyor. Merhum hocamız da aynı hususta, “Bu yol, çok hassas ve ince bir yoldur. Bu yolda en büyük dikkat edilecek husus, yüksek mevki sahipleriyle ve zenginlerle fazla dostluk kurmamaktır. Önce kalbiniz meyleder, sonra da aslınızı kaybedersiniz” buyururdu.

Bazı hakikatler vardır ki, dünyada anlaşılmaz. Ancak ölüp âhirete gittiğimiz vakit, bugün inandıklarımızın orada tecelli ettiğini göreceğiz. İşte “Ölmeden önce ölünüz” Hadis-i Şerifinin mânâsı budur. “Öldükten sonra göreceklerinizi, ölmeden önce görmeye çalışınız” demektir.

Âhir zamanda yaşıyoruz. Allah korusun, bir müminin, bilmediği için küfre sebep olan bir söz söyleyerek imanı gidebilir. Bunları öğrenmemek günah olur. Hastalanınca en iyi doktorları bulup, en iyi ilaçları hem de tarifine en uygun şekilde kullanıyoruz. Ama sonsuz ateşe girmek tehlikesiyle karşı karşıyayken, kendimizi koruyacak ilmi ve ameli elde etmemek bir felakettir. İnsanın hayatının çoğu, dinini öğrenmekle geçmeli. Elbette dünyasını da terk etmemeli. Fakat, “Aman evladım oku, namazını sonra kılarsın” diyerek, bile bile çocuğunu ateşe atıp, sonra da şefkat ve merhamet iddiasında bulunmak, çok yanlıştır. Veyl adındaki Cehennem, dinimizin gereklerini ifa etmeyen bu tür çocuklar ve buna sebep olan anne ve babaları içindir. Hiçbir doktor, ölüme giden hastasına bir tekme de kendisi vuramaz, elinden gelen bütün gayreti gösterir. Merhametli, şefkatli olmalı, bunun için de çoluk çocuğumuza dinimizi öğretmeliyiz.

İnsanların en iyisi ve en kötüsü

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Bir insan, herkesin ne düşündüğünü anlasa, kaybolan şeylerin nerede olduğunu bilse, her ettiği dua kabul olsa, bu üstün hâller, Allahü Teâlâ’nın sevgisine alamet değildir. İtikadı düzgün mü? Haramlardan sakınıyor mu? Farzları, Sünnetleri yapıyor mu? Yani dinimize uyuyor mu? İşte Allahü Teâlâ’nın sevgisine alamet budur. Yoksa, üstün hâller gösterene, evliyadır denemez. Bu hâller, kâfirlerde, kötülerde olursa, istidraç denir. Müminlerde olursa keramet denir. Gerek İstidrac, gerek Keramet, her ikisi de, Riyazet, yani sıkıntı çekenlerde olur, çekmeyenlerde de olabilir.

Esas Âlim, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kitaplarına göre hareket eder, Fıkıh kitaplarına göre konuşur. Evliya zat ise, Fıkıh kitapları yanında, büyüklerinden gelen feyzlere, marifetlere göre konuşur.

Zulüm ve işkence ile ölen Müslüman, şehit olur ve Cennete gider. Kâfirler işkence ile de öldürülse şehit olmaz. Şehitlik ancak müminler içindir. Cennetin kapısı imandır, imanı olmayan Cennete gitmez.

Kur’an-ı Kerim’e kendi kendine mânâlar verene uymak, bunu dinlemek caiz değildir. Peygamber Efendimiz, “Kim Allah’ın kelamına kendi aklı ile, kendine göre mânâ vermeye kalkarsa, kendi kafasından tefsir yaparsa o kâfir olur” buyuruyor.

Kurtuluş yolu, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin yoludur. İmam-ı Rabbani hazretleri, “Ehl-i Sünnet yolundan kıl kadar ayrılan, Cehenneme gidecektir” buyuruyor. Ehl-i Sünnet Âlimlerinin yolundan kıl kadar ayrılan din adamlarına, din hırsızı denir. Peygamber Efendimiz, “İnsanların en iyisi, Âlimlerin iyileridir. İnsanların en kötüsü de Âlimlerin kötüleridir” buyuruyor. Âlimlerin kötüleri, kendi kendilerine fetva verenler, fikir yürütenlerdir.

Dünyada en büyük nimet doğru imandır. Dolayısıyla, kavuşulması en zor şey de doğru imandır, yani Ehl-i Sünnet itikadında olmaktır. Çünkü Peygamber Efendimiz, “Benim ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si Cehenneme gidecektir. İtikadı düzgün olduğu için, yalnız bir fırka kurtulacaktır. Bu kurtulanlar, benim cemaatime ve sünnetime tâbi olanlardır” buyuruyor. Burada, cemaat, Eshab-ı Kiram demektir. Sünnet sözü, yalnız olarak söylenildiği zaman, İslamiyet’in bildirdiği her şey demektir. Ehl-i Sünnet Vel-Cemaat tabiri, buradan gelmektedir.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)