ABESLER DÜNYASI

Uyku, uyuşukluk. Gündüz koşuşturmaca. Dedikodu, gevezelik. Bir komedyanın içinde gibi. Git, kal, gel. Kısır döngü. Ye, iç, uyu. Aç ol, yine ye, iç, uyu. Kısır döngü. Aynı şeyler, aynı hareketler. Hayatın gerçek yüzü. Durağanlık, yeknesaklık, döngü. Hayret duygusunun yitirilişi. Abes (saçma) duygusu hayatım boyunca bırakmadı yakamı. Her gün aynı şeyleri yapmak, aynı kişileri görmek, aynı şeyleri konuşmak abes. Bir abesler zincirinin içinde yaşıyoruz. Abeslerimize anlamlar yüklüyoruz. Sartre, Camu, Kafka, bunaltı, bunalmak, yabancılaşmak, düşüş... Geçen yüzyıldan kalma en çok duyduğumuz isimler ve kavramlar. Nefeslerini her daim ensemizde hissediyoruz. Daha doğrusu ben her an ensemde hissediyorum. 

 

Bu abesler zincirinden kurtulmak için icad etmediğimiz şey yok: din, ideoloji, ülkü, sanat, musiki, edebiyat, felsefe, mitoloji, para... Bugün sevinçlisin yarın hüzünlü. Hayır, gün içinde bir saat sevinçlisin, bir saat hüzünlüsün, bir saat karışık. Duygular gökteki bulutlar gibi ani değişiyor. Bir dönem size çok anlamlı gelen bir yazı, bir dönem çok anlamsız geliyor. Hepsi ve her şey abesin kayasına çarpıyor. Sisifos işkencesi. Yazılarımda ve hayatımda daima duyumsadığım işkence. İbadetler de bir yerden sonra böyle bir işkenceye dönüşüyor. Tekrar, tekrar, tekrar... Zamanla içinde düşüncenin ve zekanın kırıntısı kalmıyor. Dünya sürgünü. Neyi anlatabilirim, nasıl anlatabilirim, anlatsam kim anlar, anlayan ne kadar doğru anlar, anlatmak ne? O kadar yazdım, anlattım. Netice yine abes. Abesler dünyası...

 

Kimi zaman nurculuk yıllarımı özlüyorum. Etliye sütlüye dokunmuyorsun, ekmek elden su gölden, geçim derdi yok, dışarıda ne kadar haksızlık, zulüm, adaletsizlik, hukuksuzluk varsa umrunda olmuyor. İçeride iman hakikatlerini okuyorsun, ibadetle, tesbihatla, duayla, ubudiyetle mest oluyorsun. Ağaçlara, dağlara, ırmaklara, ovalara, nehirlere, yıldızlara, şimşeklere, bulutlara, yağmurlara, yapraklara, çiçeklere, kedilere, kuşlara, böceklere, ineklere, sineklere, koyunlara bakıp Cenab-ı Hakkın harika sanatını derinden derine tefekkür ediyorsun. Ve böylece imanın artıkça artıyor. Sosyal ve siyasal hayatta neler olup bitiyor hiç umrunda olmuyor. Daha doğrusu hiç haberin olmuyor. İnsan gerçekten de mutlu ve huzurlu oluyor. Onun için cemaatte vakıf olarak kalan bir dostum "medresede cennet hayatı yaşıyorum" demişti bana. Evet bu dünyada tam bir cennet hayatı.

 

Gerçek şu ki bu dünyada daima kötülük kazanır, iyilik kaybeder. Buna rağmen daima iyilik yapmak lazım. Çünkü iyilik beklentisizdir ve iyilik yapmak başlı başına iyidir. İyiliğin iyilikten başka hiçbir getirisi yoktur. Bu bir parça enayilik ama böyle bir enayilik kötülükten daha evladır.