Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
İbrahim Havvas hazretleri anlatır:
Bir sene Hacca gitmeye niyet ettim. Bu niyetle yola çıktım. Maksadım Kâbe-i Şerif tarafına gitmek olduğu halde, istemeyerek ters yöne gidiyordum. Allahü Teâlâ’nın iradesi beni batı tarafına çekiyordu. En sonunda İstanbul’a gitmeye karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapı önünde bir kısım insanlar, bir araya toplanmışlardı. Yaklaştım ve “Niçin toplandınız?” diye sordum. “Rum Kayseri’nin kızı delirdi. Çare bulmak için doktorlar toplandı” dediler.
Bunda bir hikmet olsa gerektir, dedim ve içeri girdim. Orada Kayser’in kızını parlak ay gibi gördüm. Bana bakıp dedi ki:
- Hoş geldin, ey İbrahim Havvas!
- Beni nereden tanıyorsunuz?
- Canımı, Cânâna teslim etmek istedim ve Hak Teâlâ’dan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim. Rüyamda buyuruldu ki: “Yarın İbrahim Havvas sana gelecek!”
- Hastalığınız nedir?
- Bir gece dışarı çıkıp ibret nazarıyla gökyüzüne baktım. Kendimden geçtim. “Allahü Ehad Ver-Resulü Ahmed” kelimesi dilime, manası kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten hâlime delilik alameti, bana da deli dediler. [Bu sözlerin manası, “Allah birdir ve Peygamberi Ahmed” (yani Muhammed aleyhisselam)‘dır].
- Bizim diyara gelmek ister misin?
- Sizin diyarda ne var?
- Mekke, Medine ve Beytül-Mukaddes (Mescid-i Aksa) oradadır.
- Sağ tarafına bak!
Baktım bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytül-mukaddes karşımda duruyor gördüm. Az sonra dedi ki:
- Vakit yaklaştı. İstek ve arzu haddi aştı.
Kelime-i Şehadet getirip ruhunu teslim etti.
Refahı temin eden din
İslam dini, insanın hem ruhi, hem de maddi refahını temin edecek bir ahlak getirmiştir. Bu mukaddes din, sadece, fert ile Allah arasında rabıta kurmakla kalmayıp, fertlerin birbirlerine, hatta insanlık camiasına karşı haklarını ve vazifelerini şümullü olarak tanzim eder, hep ileriyi gösterir, ileriyi ister ve ilericidir. İlericiliğin ve dinamizmin mümessilidir. Bu din, insan ruhunu ve bütün insanlığı saadete kavuşturacak prensiplerden ibarettir. İslamiyet’te sınıflaşma yoktur. Herkes aynı haklara, aynı itibara sahiptir. Ferdin, muayyen bir topluluğun, hatta yalnız Müslümanların değil, bütün insanlığın, hür ve medeni bir hayat seviyesine ulaşmasını emreder. Bunun için de, sosyal adaleti esas tutar.
İslam dini, ırk, milliyet, siyasi inanç, lisan ve tahsil seviyesi ayırt etmeksizin, her insanın şeref ve itibarına hürmet eder. Bu sebepten de, yabancılar arasında Müslümanlık yayılmaktadır.
Hücre-i Saadet
Peygamber Efendimizin Kabr-i Şerifi olan Hücre-i Saadet önünde dua edenler, çok uyanık ve dünya düşüncelerinden uzak olmalı. O makama uygun edebi gösteremeyecek olanların, Medine-i Münevvere’de çok kalmaları doğru olmaz. İmam-ı A'zam hazretleri, “Biz Bağdat’ta, kalbimiz Medine’de olmak; biz Medine’de, kalbimiz Bağdat’ta olmaktan daha iyidir” buyurdu.
Anadolulu bir köylü, Medine-i Münevvere’de yıllarca kalmış, evlenmiş ve Hücre-i Saadette belli bir hizmet yaparmış. Hastalanmış, canı ayran istemiş, “Eğer şimdi köyümde olsaydım, doya doya ayran içerdim” diye düşünmüş. O gece, rüyada Peygamber Efendimiz, Şeyh-ul-Hareme, o kimsenin yaptığı işin başkasına verilmesini, o kişinin de köyüne gidip, ayran içmesini emretmiştir. Ertesi gün, bu emir bildirilince, köylü peki diyerek memleketine gitmiştir. Yalnız gönülden geçen bir düşünce, bu kadar zarar verince, Allah korusun, şaka bile olsa, uygunsuz bir sözün, edebe uymayan bir hareketin ne büyük bir zararı olacağını bundan anlamalıdır!
Üstünlük Allahü Teâlâ tarafından verilir
Nisa suresi 69-70. Âyet-i Kerimelerinde mealen buyuruluyor ki:
“Emir ve yasaklarda Allah’a ve Resulüne itaat edenler, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, Sıddıklar, Şehidler ve Salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır. Bu üstünlük Allah tarafından verilir. Allah üstün kullarına mükafat verilmesini bilir.”
Bu Âyet-i Kerimelerde, Resulullah ile Hazreti Ebu Bekrin arasında vasıta olmadığına delil vardır. Bütün Müslümanlar Ebu Bekir hazretlerine Sıddık derler. Resulullah’ın derecesi ile Hazreti Ebu Bekrin derecesi arasında başka bir derece yoktur. Bu Âyet-i Kerimelerde açıkça, Allahü Teâlâ’nın nimeti bu taife üzerine kendi fadlındandır diye buyuruluyor. Yoksa onlar bu nimete, ibadetleri ile kavuşmuş değillerdir. (M. Ç. Güzin)
Hadis-i Şerifte de buyuruldu ki:
“Ebu Bekir ile Ömer’i sizin önünüze ben geçirmedim. Onları, Allahü Teâlâ, hepinizin önüne geçirdi.” [Ebu Ya’la, Neccar]
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)