Kur'an-ı Kerim'in tevhit, nübüvvet, haşir ve adalet-ibadet dört ana konusundan biri de adalettir. Adaleti "Adl" Yüce Allah'ın, “doğru olmak, doğru davranmak, adaletle hükmetmek; eşitlemek” gibi anlamlara gelen Esma-i Hüsna'sından biridir. "Doğruluk, hakkaniyet ve adalet” anlamlarında bir isim olduğu gibi, “çok âdil” anlamında bir sıfattır.
Dünya hayatında tatmin edici tam ve gerçek adaletin sağlanması mümkün değildir. Örneğin bütün suç delilleri yok eden bir suçlu masum sayılır, karar merciinde bulunanlar, gizli, saklı şeyleri bilemezler. Çünkü her şeyi bilmek ‘alîm olan Allah’ın sıfatıdır. Bir de verilen en adilane cezalar da işlenen suçların gerçek ve tam bir karşılığı olmaktan uzaktır. Mesela Lanetenyahu Gazze’de çoğu çocuk ve bebek olmak üzere elli bin masum insan öldürmüş, evlerini yıkmış, bir o kadar insan da enkaz altında çıkarılamadan bedenleri çürümüştür. Şimdi bu canavar Firavun, yakalanıp yargılansa, dünyadaki en ağır ceza olan idam cezası verilse, vicdanlar tatmin olur mu? İşlediği suçların karşılığı olabilir mi? Şehit ettiği, bombalarla paramparça ettiği minik bedenler geri getirilebilir mi? Lanetenyahu, her gün binlerce kez öldürülüp diriltilse ve tekrar öldürülse, bomba seslerinden korkup titreye titreye şehit olan bir yavrunun bir titremesinin dahi karşılığı olamaz. O halde bir mahkeme-i Kübra ve ebedî cehennem mutlaka vardır. Gerçek ve tam bir adalet için, geçmiş-gelecek, gizli saklı ve kalplerde olan her şeyi bilen bir zatın hâkim olduğu bir mahkeme olmalı. İşte O Azze ve Cell, Ahkemu’l-Hâkimîn olan Yüce Allah’tır, vadettiği adaleti gerçekleştirecektir.
Son günlerde gündeme oturan ve tüm ülkeyi yasa boğan Diyarbakır’da 8 yaşındaki Narin adındaki kız çocuğunun katledilmesi, çocukları öldüren canilerin ne kadar vahşette sınır tanımayan mahlûklar olduklarını, onlara hayat hakkı tanınmaması gereken tüm insanlık için korkunç bir tehlike olduklarını, Gazze’de öldürülen çocuklara uzaktan bakıp ilgilenmeyenlere de göstermiş oldu, acının büyüklüğünü hissettirmiş oldu. İsrail’in insanlık için tehlike boyutunu da umarız Bebeklerin katline duyarsız olanlar da görmüş oldular.
Ahirette gerçek adaleti ortaya koyacak olan Allah, dünyada insanların Esmâ-i Hüsnâ’dan “Adl” ism-i Şerifini uygulamalı olarak tanımaları ve bu itibarla adaleti, hakkaniyeti, dürüstlüğü, hak hukuku bir derece öğrenmeleri, zulümden, kötülüklerden kaçınmaları, birbirlerinin haklarına saygılı olup birlikte yaşamaya alışmaları için, ahiretteki kadar tam sağlanamasa da olabildiğince adaleti tesis ederek adaletle hükmetmelerini emretmiştir.
“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (Nisa, 58.)
Bediüzzaman, “anasır-ı erbaa” adı verilen fiziki âlemdeki dört unsur olan “ateş (ışık), hava, su ve toprak” şeklinde belirtilen maddi dört unsur gibi, “hikmet, adalet, inayet ve merhamet”ten oluşan dört manevî unsur bulunduğunu söylemiştir. İşte bu manevi unsurlardan biri adalettir ve fiziki unsurlardan “hava”ya karşılık gelmektedir. Nasıl ki hava olmadan nefes almak ve yaşamak mümkün değildir; aynı şekilde adalet olmadan da yaşamak ve toplum düzeni kurmak da mümkün olmaz. (Onuncu Söz.)
Adaletin temel unsurları vardır. Bunlardan birisi dahi eksikse zulüm olur. Adaletin unsurlarından iki tanesine dikkat çekmek istiyoruz:
Birincisi: Adalet işleyişinin ve hükmen seri olması gecikmemesi. Kur'an-ı Kerim, şu ayetle bu un su ve işaret etmektedir: "O gün herkese ne kazandıysa onun karşılığı verilir. O gün zulüm yoktur. Muhakkak ki Allah hesapları pek çabuk görendir." (Mü'min, 17.) Bu nedenle “Geç gelen adalet zulümdür.” Kaidesi darb-ı mesel olmuştur.
İkincisi ise: Yasalar ayırım yapılmadan herkese uygulanmalı. Buna “yasa önünde eşitlik” de denir. Kur’an-ı Kerim bu ilkeye şu ayetle dikkat çekmektedir: "Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun.." (Nisa, 135.) Peygamberimiz (ASV) da, “Sizden öncekileri Allah bu yüzden helak etti. Aralarında mevki sahibi birisi suç işlediğinde onu bıraktılar, zayıf işlediğinde ise onu cezalandırdılar. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, mutlaka onun elini de keserdim.” (Buhârî, Enbiyâ 54, Megâzî 53.) hadis-i şerifi de gerçek adalet için, ayırım yapmaksızın kanunların herkese eşit şekilde uygulanması gerektiğini bildirmiştir.
Unutulmamalıdır ki adalet olmazsa, hiçbir düzen de, insanlık da olmaz. Zulüm hiçbir zalimin yanına kar kalmaz. Küfür devam edebilir ama zulüm asla devam etmez.