Kelimeler bizi söyler, bizi anlatır, tutar bizi, bizimle bağ kurmak için bağlamlarına bağlar. Bana kelimelerini söyle, sana seni söyleyeyim. Hangi kelimelerle bakıyorsun hayata, hangi kelimeler duruşunu, yaklaşımını, yolunu ve yönünü belirliyor? Kelimelerimiz kadarızdır, kelimelerimiz kaderimizdir. Kelimelerimizdir hayatımızı belirleyen… Onun için diyoruz ki; her insan kendi kelimelerini, dahası kendisine yol olacak, yol açacak, kendisini yola getirecek kelimelerini tespit etmeli. Sahi var mı, sizin de kendinize kader olarak gördüğünüz kelimeleriniz? Buyurun o zaman kendi kelimelerimden hareketle bir yol önereyim size. Belki siz de bu vesileyle kaderiniz olan kendi kelimeleriniz üzerine bir yol önerirsiniz bana…
Y/ol mesela: Benim kelimelerimin şahı olur. Onun için “Sözü Yola Koymak” demiştim. Mesele yolda olmaktır, mesele yola, yolun sıkıntılarıyla beraber katlanabilmektir, mesele yolu yormadan, yolu bozmadan, yol kesici olmadan, kendini bozmadan yürüyebilmektir. İşte o zaman y/ol, “ol”a dönüşecektir, değilse yolun oldurduklarından değil öldürdüklerinden olacağız... Yürümek sonra; kendini dinleyerek, kendine ayna olarak, içerideki dışarıdan dışarıdaki içeriye yol alarak, yanına en kıymetli azığı olan yür/eğini alarak, hayrete, güzelliğe iyiliğe doğru, yana yana bir yürüyüş çabası ile yolda ol/mak... Yürümelidir ki insan, yüreğini koruyabilsin, yürümelidir ki yitirmesin kendini, yürümelidir ki varlığın ve varlığının farkına varabilsin... “Yol” dediğim için mi hep bir yol üzere oldum, bilemiyorum ama dedim ya kelimeler kaderimizdir.
Söz, sohbet, konuşmak ya da muhabbet: Önce s/öz vardı ve s/özün aydınlığında bir yürüyüş vardı. Sözden gelen güzellik sohbete dönüşür, sohbetin muhabbetinde, muhabbetin bereketinde yaşardı insan. İnsandan insana, kalpten kalbe uzanan en önemli bağ idi sohbet. Sözün kıymetten düştüğü zamanlarda sohbet, sessiz sedasız çekip gitti aramızdan. Mekânlarımız ıssız, gönlümüz muhabbetsiz kaldı...
Gitmek, özlemek, mekâna tutunmak/tutunamamak: Çekip gitmek ister ya insan, tanıdık bütün simalardan kaçarak, bildik bütün isimleri unutarak, hayatın telaşından uzaklaşarak çekip gitmek ister ya… Bazen kaçmak ister insan. Ama bir soru vardır, nereye, diye. Hayata koşanlara inat, hayattan kaçıştır bazen kurtuluş. Kaçarak dünyadan dünyasına sığınmak ister. Dünyasını dünyadan kurtarır. Dünyaları olmaz belki ama dünyası olur… İnsan kocaman bir gitmek duygusudur. Bazen gitmek ister insan kalmak boğuyordur artık, kalmak bir yüke dönüşür. Ezilir kalmak duygusu ile tüketir kendini, tükenir... Kaybolmamak için, kendini korumak için, kim bilir belki de kendini, kendinden korumak için gitmek ister insan... Kocaman bir gitmek duygusuna dönüşür insan... Oysa gitmekle gidilmeyecektir, çünkü gitmek biraz da esasen gidememektir, kalakalmaktır; hatıralarla, dostlarla, özlediklerinle ve mekânla ve elbette şehirle... Duygularınla, aklınla, ruhunla ve gönlünle kalakalmaktır… Gitmek; olmadığı zaman kendinizi hep biraz eksik, hep biraz yâr/ım hissettiğiniz ne varsa öz/lemeye hüküm giymektir... Ve gitmek son tahlilde bir yaradır ve fakat aynı zamanda devadır… Zira insan dünyaya kalmak için değil, gitmek için gelmiştir…
Okumak, kitaba dokunmak, kitapla ol/mak: Okumak en soylu eylemidir insanın... Okumak; bazen kaçıştır, bazen arayış, bazen yangındır, bazen yangından kurtuluş. Yaşamın kirlenmişliğine ve kirletme saldırılarına karşı; bizi, kendimizi, içimizi onarma faaliyetidir okumak. Dağınık halimize bir düzen, kaosta hayatlarımıza bir ahenktir, bozukluğa, karmaşaya karışmama çabasıdır okumak... Gündemin dışına çıkabilmemiz; başka âlemlere, başka zamanlara, başka mekânlara, açılabilmemiz için hayati bir penceredir okumak… Okumak var ol/uştur... Okumak, insanı her dem yenidünyalara götürecek en güzel kaderidir…
Ol/an, an/la/m, oluş, var oluş: 'Var'lığı/nı an/lamlandıramayan, ‘yok’/luğa mahkûm olacaktır... Yaşamış olduğumuz her "an"a, anlam katabilirsek eğer hayatı yaşanılır kılabileceğiz... Anlam arayışı; dertlerimizin acılarımızın, meselelerimizin farkında olmaktır. Varoluş kendi içinde var olamayışı da içerdiğinden varlığı anlamlandırarak insan olarak sonsuzluğa dair tutkumuza tutunabilmemiz, bu dünyada bizi tutunamayanlardan olmaktan kurtaracaktır...
Aydınlık, sabah, inşirah, düş/ünce, kuşlar; İnsan baştan ayağa umuttur… Bir yol olsun istiyoruz, ta karanlıkların içinden bir umut yükselsin ve alsın bizi, bütün olmazlarımızı oldursun, yaşadığımız kargaşadan, fırtınadan kurtaracak bir liman olsun, bütün kalp yetmezliklerimize inşirah olsun, açsın gönlümüzü, ferahlatsın yüreğimizi. Umut olsun, nur olsun, genişlik olsun sarsın her yanımızı. … Kuşlar diyorum, gök ve yer ve doğ/a ve sabah, umudu öğretmek içindir insana. Hayata tutunmak için, kendini aşmak için, aş/kla olmak için, aşkla var olmak için her dem umutla ol/malıdır insan… Onun için, bırak kutsasın umutsuzluğu kutsayanlar, sen sabaha yürü, aydınlığa yürü, gecenin karanlığını yırtarak yeni güne yürü, güneşe inan, güne inan, güzelliğe, iyiliğe inan. Umut ol, umutla ol... Ve bil ki; “Allah insanın umuduna nazar eder”… Evet azizim! Düşmesin yüzün, düşmesin hayallerin, düşmesin güzel günlere olan inancın. Düşsen de, “düş”ün hep olsun, düşüncen olsun, efkârın olsun, hüznün olsun. Yalnız bir şey, olmasın… Umutsuzluğun… Düşmesin güneşin, ayın, gecen ve sabahın, düşmesin anın, sıkılmasın canın hiçbir zaman. Yüzü düşmesin umudun, yüzü düşmesin umudunun…
Sanırım yazıyı uzattık. Daha da uzatabilir, kelimelerimizi çoğaltabiliriz… Ama burada bırakarak sizi de kendi kelimelerinizin üzerinde düşünmeye davet edelim. Evet, kelimeler bizi ifade eder, ne olduğumuzu, ne düşündüğümüzü, nasıl baktığımızı, duyma biçimimizi, duygumuzu kelimelerimizle ortaya koyarız. Kelimelerimiz kadarızdır, kelimelerimiz kaderimizdir. Umarım hayat yolunda azığım olarak gördüğüm kelimelerim size de iyi gelmiştir… O zaman ben de sizden kelimelerinizi isteye bilirim... Hadi azizim bana bir kelime söyle ki güzelleştirsin beni, öyle bir cümle sun ki bana; gönlünden gönlüme, ruhundan ruhuma dilinden duyguma yol açsın. Öyle cümlelerle gel ki bana; muhabbete vesile olsun. Öyle kelimelerle gel ki bana; tutsun beni hayata bağlasın. Hadi ne olursun; hayata tutunacak cümlelerle gel bana… Kalbim aç be azizim, kalbim aç! Hadi gel, yüreğinin sarnıcında damıttığın kelimelerle gel bana. Hadi gel ve doyur kalbimi, yüreğime dost ol, yüreğinle sar beni, sarılsın yüreğin yüreğime, tutunsun, bırakmasın kelimelerin beni…