Ebu Şuca' nın şehadeti mübarek olsun. Her şehit, zafer yolunda bir tuğla. Batı Şeria, bir Gazze'ye dönüşmesin diye veriliyor bu çaba. İnşallah Batı Şeria İntifadası ve direnişi yakındır. İsrail, Batı Şeria'nın doğuşunu engellemek için daha yoğun çalışıyor ve daha kapsamlı saldırılar yapıyor. Tabi Mahmut Abbas ile birlikte...
*
Lübnan direnişinin Erbain adı ile İsrail'e yaptığı isabetli saldırı çok yönlü ele alınmalı ancak kısaca değinelim.
Fuad Şükür'ün intikamı çerçevesinde gerçekleşen operasyon, tek kelime ile mükemmel oldu.
Planlama, doz, etki, algı, kayıp verdirme, strateji, sunum ve açıklamalar, karşıyı hareketsiz ve çaresiz bırakan nitelikte üstelik kayıplarını açıklamak zorunda bıraktı. Erbain'in küreselleşmesi, Kudüs yolunun Kerbela'dan geçtiğinin ve Gazze'nin de Kerbela olduğunun tescilli.
Bir küresel direniş, farkındalık ve bilinçlenme aktivizmi. En büyük sivil tatbikat. 22 milyon civarı katılım. Bazı tahminlere göre 26 milyon katılım. Her ülkeden, her dinden insan, şeref ve haysiyetin peşine, adaletin ve kurtuluşun peşine, Hüseyin'in peşine düştü bu yılki Erbain'de...
Başka bir yazı konusu, burada son vermiş olalım...
*
Şu realiteyi doğru tespit etmeli, anlamını ve kapsamını görmeliyiz ki;
İsrail var oldukça Filistin var olamayacaktır. İsrail ve Filistin, ikisi birlikte var olamayacaktır. Su ile ateş gibi. İyi ile kötü gibi, kurt ile kuzu gibi...
O yüzden, kendimizi kandırmadan ve başkalarının da artık bizi kandırmasına izin vermeden sorunu doğru isimlendirmek zorundayız. Zira bu ilk adımın doğru atılmaması, ondan sonraki tüm adımları anlamsız kılar. Şimdiye kadar, yani İsrail var olalı yaşananlar çok net olarak bunun kanıtı.
Geçen on yıllar boyunca da kimse, hiçbir dini kesim de Türkiye'nin alelacele İsrail'i neden ilk tanıyan olduğu olgusunu tartışmadı ve bu yanlıştan vazgeçmesine yönelik bir çaba içinde olmadı. O yüzden şimdi soykırım cephesinde olması bu bakımından garip değil, yeni değil. Zira bu kampta olanlar İsrail'i ve onun yaptıklarını normal görüyor.
Türkiye, bu ilk tanımayı halkına sindirdikten sonra bırakın bir an önce bundan vazgeçmeyi; NATO'ya da girdi ve NATO'nun girdiği her yere ve her mazlum ve Müslüman yurda, NATO ile birlikte girdi.
O yüzden şimdi soykırım cephesinde.
Yani bu aşamada ticareti kesse, vanaları kapasa, tatbikat eğitimleri yapmasa da -ki iyi olur tabi- yine bu cephe içinde sayılır.
Zaten soykırım cephesi kim? NATO, İsrail, AB, İngiltere. Yani genel anlamda batı. Ve İsrail ile normalleşen Mısır, Ürdün, Suudi ve diğer benzer ülkeler. Ve Mahmut Abbas hükümeti.
Ne yazık ki; neredeyse kurulurken bu cephede idi. Yani sorunumuz bu denli eski, ağır, köklü ve ontolojik.
Oysa Türkiye, bu dünyaya ait. değil; bu dünyaya tutsak.
Şimdi bu dizaynı yapanlar cübbe giymiş halde ve her kılıkla en çok ses çıkaran kesim. Bizi kör ediyor, bakışlarımızın yönünü değiştiriyor ve gündemimizi belirliyor. Gündemimiz Gazze olsun istemiyor. Neredeyse tüm medya ellerinde. Medya önemli, çok önemli. Toplumsal algıların/kabullerin oluşmasında büyük etkiye sahip.
Türkiye medyası da soykırım cephesinde.
Batı'nın, tek kutuplu düzeni tek kutuplu medyadan bağımsız değil. Batı'nın küresel tahakkümü gibi medya üzerinde de küresel tekeli var. ABD'de tiktok platformunun yasaklanmasına tanık olmuştuk.
Ayrıca Telegram Mesajlaşma Platformu kurucusu ve CEO'su Pavel Durov'un Fransa'da tutuklanması ve tutuklanma şeklinin/sürecinin de açıkça bize gösterdiği; Başını ABD'nin çektiği Batı'nın medya tekelinin ve alternatif medya korkusunun kanıtı.
İşte tüm apartlarla eşgüdüm içinde çalışan bu iç cephe, siyonizmin en güçlü cephesi.
Dikkat edelim, tüm Türkiye halkı etkisiz halde. Ümmet soykırım yaşarken suskunuz ve tarafsız bile değil İslam ülkeleri denen ülkelerin çoğu; diğer taraftalar. Korkunç bir bela değil mi bu? Bunu savunabilmek bu şüheda toprağında nasıl mümkün oldu/olabildi?
Tüm bu resmin oluşmasında medyanın büyük payı var. Soykırım yaşanırken bile tiyatro söylemini soykırım kelimesinden daha öne çıkarabilen bir güce sahip. Bu medya, soykırım yaşanırken, soykırımcılara petrol akıtan Zorlu Holding'in yöneticilerine, üzerinde ayet yazılı olan tablo hediye edebilmekte ve bu facianın toplumda gündem olmaması bile sağlanabilmekte. Mızrakların başına asmışlar bir kere Kur'an sayfalarını...
Bunları ve benzerlerini, sadece medya değil her kesim ve statüde olanlarını tanıyalım: Kendilerini, bu ülkenin çıkarlarını, bekasını, mezhebini iyi koruyanlar, milletini sevenler, dindarlar... gibi sıfatlarla tanıtırlar, laik olarak tanıtanları da var. Ama kendilerini ele verdikleri özellikleri şu:
ABD ve İsrail'in saldırdığı yere saldırırlar ve ABD ve İsrail'e saldıranlara saldırırlar.
NATO'nun tutsağı olmaya devam etmek gerektiğine, bunun beka meselesi olduğuna halkı ikna etmeye gayret ederler...
O yüzden Gazze'de devam eden savaş, sadece Gazze'nin değil; Türkiye'nin de kurtuluş savaşı. Tüm tutsakların, tüm sömürülenlerin, tüm mazlumların, tüm ümmetin savaşı bu. Bu insanlık ve vicdan savaşı, mutlak kötü ile iyinin savaşı. Bu bizim savaşımız ya, bizim savaşımız. Bunu görmek bu kadar mı zor ya?
O yüzden Türkiye, Batı'nın tasallutundan; kurtarılmalı. Onu, soykırımcı cephenin ittifaklarından, yani bu uğurda içinde bulunduğu çukurdan çıkarmalı. Sadece dilimizle olacak bir şey değil bu; elimizi uzatmalı.
Türkiye'yi kurtarmak demek; Türkiye'yi de yutacak, yok edecek,
tüm bölgenin İsrail'in emrinde olması anlamına gelen İsrail'in güvenliği denen bu tuzaktan kurtarmak, bu politikalardan vazgeçirmek ve bu uğurda NATO başta olmak üzere girdiği batının meşum tüm ittifak ve anlaşmalarından kurtarmak, bu vesilesiyle bu mübarek topraklara kurulu necis üs ve askerlerinden ve diğer unsurlarından temizlemek demektir.
Bunu yaparken, bunu koruyanların, en çok dini kisve ile halka karşı çıkacağını unutmayalım.
Zira bu dini anlayış; siyonizmi, örtülü ve açık Türkiye halkını medya, siyaset ve halsiz, dirençsiz bırakan ekonomik programlarla tahkim ediyor.
Mezhebine karşıymış görüntüsü ile müslümanlara saldırıyor. Mezhebine karşı olmadığını söylediği Filistin'in soykırımına ise katkı sunuyor.
Bu din, bu dini anlayış, NATO'nun ve İsrail'in işaret etmediği hiçbir mücadeleye ve savaşa meşruiyet tanımıyor, karşısına dikiliyor.
Bu dini anlayış, siyonizmin ta kendisidir.
Bu yüzden Türkiye halkı, kurtuluş savaşını, öncelikle bu dini görünümle karşımıza çıkan güçleri tanımaya yönelik bilinçlenme ile başlatmalıdır. Ve şu soruyu kendisine sormalıdır:
Bu anlayışı, 15 Temmuz'da püskürtmedik mi? Cevabım:Hayır.
Sonuç olarak;
Batı, gücünü İslam dünyası/zayıflar üzerinde göstererek diğer düşmanlarına da bir caydırıcılık dayatabileceğini hesaplıyor. Nasıl ki, Teröristleri İsrail, Filistin askerlerine güç yetiremeyince çocuk ve kadınlar üzerinden güç gösterisi yapıyorsa aynen öyle.
Batı Çin ve Rusya'dan önce dişine göre gördüğü İslam dünyası ile savaşmayı tercih edebilir. Sovyetler dağılınca yeni düşmanın İslam olduğu zaten batı tarafından ilan edilmişti.
Aslında Batı diktatoryası ile İslam güçlerinin savaşması dışında bir seçenek de yok. İslam dünyasının denk veya ona yakın bir gelişme göstermesine müsaade etmiyorlar. Çin ve Rusya'ya karşı gösteremedikleri güç gösterisini İslam ülkelerine daha doğrusu Filistin ve İran'a karşı güç yığarak göstermek istiyorlar. Böyle yaparak İran'ın vereceği cevabı etkilemek istiyorlar.
Fizik ve silah olarak, sayı olarak çok üstünler, karşılaştırılmaları bile abes ve müslüman ümmetinin de onları desteklediğine bakarak yapılacak bir değerlendirmeye göre onlar, kesin galip geleceklerdir.
Ama Allah var.
Ha, bir de örneği var: Gazze'de de orantı öyle ve Gazze yenilmiş değil. Evet evet Allah var, onun da bir hesabı var. O, durumu görüyor. Allah, galiptir.