Peygamber (ASV)’ın, “Habibullah” unvanına sahip olması nedeniyle insanların, cinlerin hatta bütün mahlûkatın da habibi olmuştur. Bu unvanının etkisiyledir ki kâinatta O’nun kadar sevilen başka bir insan yoktur. O’nun sevgisi, ana, baba, evlat sevgisi kadar fıtridir; hepsinin sevgisinin üstündedir. Yaratanın sevgisini kazanan, yaratılmışların sevgisine de hakkıyla sahip olur. Mirac gecesinde yeryüzünden alıp göklerin ötesinde huzuruna getirerek kendisiyle görüşen Yüce Allah, “Âlemlerin Rabbı” sıfatıyla, “Esselamu ‘aleyke yâ eyyühe’n-nebiyyu ve Rahmetullahi ve berekatuhu: Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun ey peygamber!” şeklinde kendisini selamlamış, Arş-ı A’la’dan, Sidretu’l-Münteha’dan yayılarak bütün müminlerin kalbinde yankılanmıştır. Bu yankıdır ki asırlardır, bütün Müslümanlar her namazda bu ilahi selamlamayı tekrar edip dururlar.
Peygamberimiz (ASV)’ın iki türlü elçiliği vardır: Birisi: Allah’tan insanlara gönderilmiş bir ilahi temsilci olması; diğeri de tüm insanlık adına Allah’a muhatap olan temsilciliğidir. Bu itibarla Peygamberlik delili olarak yüzlerce mucizelere mazhar olmuştur. Akılları hayrete düşüren, duyan ve görenleri hayran bırakan, peygamberlik delili mucizelerinden biri de mübarek elidir. Hz. Musa (AS)’ın mucize olarak ışık saçak beyaz eline bedel, Peygamberimizin mübarek elinden birçok mucize zuhur etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri Mektubat eserinin, “Bu parça altın ve elmasla yazılsa liyakatı var” şeklinde tanımladığı bölümünde bu mübarek elin mucizelerine dikkat çekmiştir.
Siyer, tarih ve hadis kaynaklarında sahih ve çokça nakledilen rivayetlere göre, ashabı arasında bu mübarek eline küçük taşları koyunca zikir ve tesbih etmiş. “Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı!” (Enfâl, 17.) mealindeki Kur’an ayetiyle de bildirilen, Bedir gazvesinin başında aynı avucuna doldurduğu küçücük taş ve toprağı düşman üzerine atınca, her birinin gözlerine isabet etmiş, top ve gülle etkisi yaparak savaşta mağlup olmalarına sebep olmuştur. Aynı elinin parmağıyla aya işaret edince ay ortadan bölünerek iki parçaya ayrılmıştır. Çölde susuz kalan ordusu için aynı elinin on parmağından çeşme gibi sular akıtmış ve ordusuna içirmiştir. Aynı eli hasta ve yaralılara dokununca şifa olmuştur. Savaşta gözü çıkan sahabenin gözünü mübarek eliyle yerine takması ve eskisinden daha iyi duruma gelmesi; “Allah senin zekânı arttırsın” diye dua ettiği sahabenin başını okşamasıyla, ömrü boyunca bu mübarek elinin değdiği kısımdaki saçların beyazlamaması; kısır ve sütsüz keçinin memesine mübarek eliyle dokununca sütle dolması ve sağdıkça sütünün bitmemesi gibi çok örnekleri vardır.
Mucize kaynağı bu mübarek el, sevdikleri içinde sanki Allah’a ait küçücük bir zikirhanedir; içine taşlar da girse zikir ve tesbih ederler. Düşmana karşı küçücük, Rabbani bir cephanedir ki, içine taş ve toprak da girse düşmana karşı silah ve mühimmata dönüşür, gülle ve bomba olur. Yaralılar ve hastalara karşı, Rahman olan Allah’a ait küçücük bir eczanedir ki hangi derde dokunsa derman olur. Bu mübarek el, öfke ile kalktığı vakit ayı bile parçalar; güzellikle döndüğü vakit, Kevser suyu akıtan on musluklu bir Rahmet çeşmesi durumuna girer.
Mübarek bir tek elinin böylesine acayip mucizelere erişmesi ve kaynak olması, bu elin sahibinin Kâinatın yaratıcısı katında ne kadar makbul ve sevgili olduğunu açıkça gösterir; Bu zatın davasında ne kadar sadık olduğuna delil olur.
Düşünün, böyle mucizelere mazhar mübarek el ile biat edenlerin, bu eli öperek sahibini tasdik edenlerin ne kadar şerefli ve bahtiyar oldukları da apaçık anlaşılır. O eli öpenlerin gıpta edilmesi gereken çok kıymetli insanlar oldukları gün gibi ortaya çıkar.
O mübarek elin sahibine iman etmeyenlerin, O’na itaat etmeyenlerin, O’na saygısızlık edenlerin, O’nun sevdiği ashabına hakaret edenlerin, insanlıktan tamamen uzaklaşmış ne kadar aşağılık mahlûklar oldukları en açık şekilde anlaşılır. O mübareğe uzanan ellerin budanacağı ve ona uzanan dillerin koparılacağı da şüphesiz bir kesinliktedir.