Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak, bu yazımızda da “Mezhepleri karıştırmak” konusunda sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Ehl-i Sünnet sanılan biri, “Her konuda dört Mezhep arasında farklar vardır. Mesela Namazda, İmam arkasında Fatiha okumak Hanefî’de Tahrimen Mekruh, Şâfiî’de ise Farzdır. Deniz haşaratı Hanefî’de Tahrimen Mekruh, Şâfiî’de helaldir. Bunun gibi hususlarda, bazen Hanefîler Şafiî Mezhebinin kavliyle, Şafiîler de bazen Hanefî Mezhebinin kavliyle amel ederse, hem Resulullah’ın farklı uygulamalarıyla amel etmek sevabına kavuşur, hem de farklı Mezheplerde olan Müslümanlar arasındaki sevginin artmasına sebep olur” diyor.
Evet, Ehl-i Sünnet Âlimleri, böyle yapmanın Mezhepsizlik, hattâ ilhad olduğunu bildirmişlerdir. Böyle yapmak, “Benim Mezhebimdeki hüküm yanlış olabilir, ihtiyaten ara sıra diğer Mezhepteki gibi kılayım da, doğruya ulaşmış olayım” demek gibi olur ki, böyle şüphenin küfre kadar gideceğini Âlimlerimiz bildirmiştir.
Bir ibadetin bir kısmını bir Mezhebe göre yaparken, diğer kısmını, bu Mezhebe göre yapmayıp, başka Mezhebe göre yapmaya kalkışmak, birinci Mezhep İmamının bilgisini beğenmemek olur. Selef-i Salihin’i beğenmemek, cahil saymak ise küfürdür. (Faideli Bilgiler)
Mezhepler tedvin edilmeden, yani Mezhepler meydana çıkmadan önce, herhangi bir Müctehidin ictihadıyla amel etmek caizdi. Mezhepler meydana çıktıktan sonra, artık herkesin bir Mezhebe göre amel etmesi lazım oldu. (Feth-ul-Kadir)
Mezhepler meydana çıktıktan sonra, bir mezhebi öğrenip, bu Mezhebe göre amel etmek gerektiğini Âlimler sözbirliğiyle bildirmişler ve icma hâsıl olmuştur. (Mizan-ül-Kübra)
İmam-ı Rabbani hazretleri Müctehid olduğu halde şöyle buyuruyor:
“Fatihasız namaz olmaz” Hadis-i Şerifi varken, Hanefîlerin, imam arkasında Fatiha okumamalarının sebebini, tam anlayamadım. Buna rağmen, delili zayıf diye düşünerek mezhebimin hükmüyle amel etmemenin, ilhad olduğunu bildiğim için, mezhebime uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. (Mebde ve Mead)
Görüldüğü gibi, kendi mezhebinin hükmünden şüphe edip, başka Mezheb isabet etmiş olabilir diye o Mezhebin hükmüyle amel etmenin asla caiz olmadığı yukarıdaki vesikalardan anlaşılmaktadır. Böyle caiz olmayan bir iş yaparak, “Müslümanlar arasındaki sevginin artmasına sebep olur” demek ne kadar dehşet vericidir. Dört Mezhepteki Müslümanlar birbirine düşman mı ki de, böyle caiz olmayan iş yapılarak, birbirlerine olan sevgilerinin artacağı söylenerek, Mezhepsizlik kapısı aralanıyor?
İhtiyaç hâlinde diğer üç Mezhebi taklit etmek caizken, yanlış bir iş nasıl tavsiye edilebilir ki? Bu cüret, nakli bırakıp, aklı ölçü almaktan kaynaklanmaktadır.
Peygamber Efendimiz ve Eshâbının yolu olan Ehl-i Sünnetin yüzlerce Mezhebinden bugün dört tanesi kitaplara geçmiş olup, diğerleri kısmen unutulmuştur. Bu dört Mezhep; Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî Mezhepleridir. Müctehid olmayanların bütün hareketlerinde ve ibadetlerinde bir Müctehid’e tabi olması yani bu dört Mezhepten birinde bulunmasının lazım olduğu, Tahtâvî’de bildirildiği gibi, Hamdullah Decvî, Muhammed Bâvâ Viltorî de bildirmektedir.
Her Müslüman’ın; bir ibadet, bir iş yaparken dört Mezhepten birine uyması lazımdır. Dört Mezhepten birine tabi olmak için bu Mezhebin Fıkıh bilgilerini iyi öğrenmek lazımdır. Bu da o Mezhepte yazılmış olan Fıkıh ve İlmihal kitaplarından öğrenileceğini, Muhammed Abdurrahmân Silhetî hazretleri bildirmektedir.
Dört Mezhebin İtikatları yani İmanları birdir, ayrılıkları yoktur. Dördü de Ehl-i Sünnet İtikadında, inanışındadır. Ehl-i Sünnet İtikadında olmayanlara Bidat Ehli dendiği, Tahtâvî’de yazılıdır.
Dört Mezhepten birine uymak, Kur'ân-ı Kerime ve Resulullah Efendimize uymaktır. Çünkü, Mezhep İmamları Kur'ân-ı Kerimde açıkça bildirilen hükümleri, Peygamber Efendimizin Kur'ân-ı Kerim ile ilgili açıklamalarını bildirdikleri gibi, Kur'ân-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerinde açıkça bildirilmeyen hususların hükümlerini de yine Kur'ân-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin ışığı altında ortaya koyduklarını Abdülganî Nablûsî hazretleri bildirmektedir.
İmam-ı A’zam Ebu Hanife; Ehl-i Sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i Sünnet İtikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehit edildi.
İmam-ı Ahmed bin Hanbel; Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i Sünnet Vel-Cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Hanbeli Mezhebinin reisidir.
164 (m. 781) senesinde Bağdat’ta doğdu. 241 (m. 855)’de Bağdat’ta vefat etti. Aslen Basralıdır. Babasının ismi Muhammed bin Hanbel'dir.
İmam-ı Malik; Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Maliki mezhebinin reisidir.
Adı, Malik bin Enes’dir. 90 (m. 709) senesinde Medine'de doğdu. 179 (m. 795)’de yine Medine'de vefat etti. Eshab-ı Kiramdan olan dedesi Ebu Amr'dır.
İmam-ı Şafii; Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i Sünnet Vel-Cemaatin dört büyük Mezhebinden biri olan Şafii Mezhebinin reisidir.
Adı, Muhammed bin İdris’tir. Dedesinin dedesi Şafi, Kureyş kabilesinden ve Eshab-ı Kiramdan olduğu için, Şafii adı ile meşhur olmuştur. Şafi’in dedesinin dedesi de Haşim bin Abdi Menaf’dır.
150 (m.767) senesinde Gazze’de doğdu. 204 (m.820)’de Mısır’da vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)