Fazıl, fazilet ya da erdem; insanlığın en eski meselesi olarak üzerinde en fazla durulan kavramlardan olmuştur. İnsanın ve yaşamın anlamı nedir sorusuna felsefenin verdiği cevap ‘erdemli olmak’ olacaktır. Eflatun, ideal toplum için erdemi yöneticilerden başlayarak tüm kesimlerde olması gereken bir unsur olarak ortaya koyar. Güpegündüz elinde feneriyle erdemli insan arayan Diyojen’ den, ‘erdemlerimiz olmazsa toplumumuz’ çürüyecektir diyen Sokrates’e, fazıl insandan başlayarak, fazıl topluma, fazıl şehre ve fazıl bir dünyaya fazileti esas alarak ulaşmanın mümkün olabileceğini ifade eden Farabi’ye kadar birçoğunun erdemli insan ve erdemli toplum idealinin peşinde olduklarını görüyoruz.
Fazıl insan, fazıl toplum, fazıl şehir, fazıl dünya; varlığı fazilet üzerine kurmak. Tam tersi faziletin ve erdemim olmadığı dünya; rezilet. Fikirlerin, düşüncelerin, inanışların dahası yaşayışların varacağı yer ya fazilet ile birlikte iyiye, güzele ve doğruya ulaştıracak ve erdemi amaçlayacak; ya da faziletten uzak bir toplumun bizi götüreceği yer olarak delalette olana, rezaletin götüreceği yer olarak; kötü, çirkin ve yanlışın götüreceği rezalet durumuna varacaktır.
Fazıl topluma ulaşabilmek için, kişi olarak kendimizden başlayarak, erdemin bize açtığı yoldan yürüyerek ve de onu hayata katarak ancak hayatımızı anlamlandırabilir ve de özünü kavrayabiliriz. Hayatın bizi mutmain kılması, saadete ulaşabilmemiz, insan olarak yaşamış olduğumuz hayatı tekdüzelikten kurtarabilmemiz fazileti esas alan bir yaklaşımla mümkün olabilecektir. Bugün fazilet eksenli bir hayatın yerini alan; çıkarlar, makamlar ve servet eksenli bir hayatın, insana, erdeme ve insandaki derinliğe ulaşamayacağı açıktır. O yüzden mutlu olamıyoruz, elemimiz bitmiyor. Fazıl kelimesi köken olarak insanın insanlığını tahakkuk ettirmesi, kendinde olan fazlalığı ortaya koymasını ifade edecektir. Bu durum insanın kemaline doğru hareketini gerektirecektir. Bu hareket de insanın hem kendisini hem de çevresini var kılabilmesi, fazıl topluma ulaşabilmesi için yapabileceğini yapması, sorumluluğunun ve mükellefiyetinin gereklerini yerine getirmesini gerektirir.
Fazıl toplumun karşısında bir durum olarak insanın ve toplumun kendini tahakkuk ettirememesinin ortaya çıkardığı durumu ifade etmek için “Fuzzy toplum” dedik. Fuzzy Toplum ifadesi İhsan Fazlıoğlu’ndan mülhem. Birlikte dinleyelim: “Hep bir öngörme meselemiz var, önümüzü görmek istiyoruz, yönümüzü görmek istiyoruz. Dolayısıyla düzene ihtiyacımız var, düzen yoksa çünkü güzergâh yoktur. Gidecek yer belli değildir bir belirsizlik, müphemiyet içerisinde puslu, zaten tam da modern dünya bu. Fuzzy toplum, yani bulanık, puslu bir toplum. Her şey puslu, kelimelerimiz puslu, yargılarımız puslu, ahlakımız puslu, ilişkiler puslu, karmakarışık, çorba; böyle bir ortamı manipüle etmek çok kolay. Yön yok çünkü. Onun için Kuran-ı Kerim’de en çok vurgulan şey “sırat-ı müstakim”. İstikameti olan yol… Bir güzergâhının olması gerekir.” (Ahlâk-ı Alâî Okumaları -9)
Fuzzy insan-toplum; müphemlik, belirsizlik ve karmaşanın ifadesi olarak, yolunu yitirmiş insanı ve toplumu, yolsuzluk ve yönsüzlük içinde kaybolmaya mahkûm etmiştir. Bugün; insanı, toplumu ve dünyayı anlayabilmek için modern toplumun; “yeni insanı”nı getirdiği bu noktayı anlayabilmemiz gerekiyor. İnsan yaşamın içinde her dem kendini tahakkuk ettirmek için fazileti ortaya koymak zorundadır. Fazıl insan-toplum; ne/reden geldim, nere/deyim, nereye gidiyorum sorularına sahih cevaplar vererek, bir y/ol ortaya koyacak, insan olmaklık yolunda, var oluş imkânı bulacak ve bu şekilde kendini ve toplumu erdeme ulaştıracaktır. Aksi takdirde; insanın kendini aşarak, fazlalıkları ile faziletini ortaya koyamadığı, insan olma imkânından mahrum kaldığı ortam; bir eksiklik, bir müphemlik ve karışıklık olarak insanı belirsizliğe sürükleyecektir. İnsanın insanlığında eksikliğe sebebiyet verecek, fazilet yerini tam da erdemsizliğin, kötülüğün, çirkinliğin ve yanlışın rezaletinde bir hayata, rezilete bırakacaktır. Erdemli insan ve toplumun oluşturulamadığı yerde bugün Fuzzy insan ve Fuzzy toplum ortaya çıkmıştır. Fuzzy toplum; insanı mutlu ve mutmain olmaktan uzaklaştırarak, belirsizliklerin ve kaosun boşluğuna mahkûm ederek, bugününden emin olamayan, yarınını kestiremeyen ve geleceğe dair hep bir endişe/kaygı taşıyan hali ile yolunu, yönünü ve güzergâhını şaşırmış, ne yapacağını, hangi yöne gideceğini bilememektedir.