HER YER KERBELA OLMUŞ HER YER KERBU-BELA'DIR!

Asrı saadetten sonra, islâm coğrafyasında açılan fitne ve tefrika kapıları bir daha kapanmamak üzere durmadan çoğalmaya başladı! Kerbela çölünde Hz. Seyyidina Hüseyin (r.a) Efendimizi katlettiren Yezid; katleden İbn-i Ziyad zındıkını bırakın vazifesinden azletmeyi, bilakis belki de ödüllendirmişti.

Kerbela faciası üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen, Hz. Hüseyin, aile efradının ve dava arkadaşlarının hunharca şehid edildiği topraklarda; hiçbir zaman huzur ve asayiş berkemal olmadı, galiba hiç de olmayacaktır. O günden bu güne ne İbn-i Ziyad'ların nesli tükendi, ne de zalim otoritelere karşı kıyam eden Hüseyin'lerin nesli!.

Aslına bakılırsa bu gün biz Ümmetin yaşamış olduğu zillet ve atalet bataklığının, Kerbela çölündeki faciadan hiçbir farkı kalmamıştır denilse mübalağa olmasa gerek?

Dün Kerbela'da yaşanan facianın bu gün aynısı hatta daha şiddetlisi Gazze'de, Doğu Türkistan'da, Açe ve Arakan'da yaşanmaktadır! Zalimlerin zulmü bitmedi, taktikleri değişmedi; dünyaya karşı olan hırs ve tamhaları hiç tükenmedi. Hal böyle iken, Allah ve Resulü'ne iman eden Müslümnalar; geçmişte ve hali hazırda yapılanlardan ders almadıklarıdan dolayı, birbirleriyle uğraşmaktan, düşmanlarıyla uğraşmaya zaman bulamadılar. 

Düşmanlarına benzediler, Namazı terk ettiler, Allah’ın yasalarına göre yaşamadıkları için; kafir ve din düşmanlarının beşeri kanunlarına boyun eğmeye mahkum oldular. Ahlak edep, kural kaide bilmez bir nesil türedi. Dine ve değerlere hakaret etmeye başladılar. Bir tarafta fiili Kerbela'lar yaşayan Ümmet; bir yandan da ahlaki Kerbelalar yaşama zilletinde boğuldu. 

Müslümanların kadın ve kızları, Allah’ın Tesettür/Cilbâb (Nisa/31.Ahzab/59) emrine riayet etmeyi bırakıp; Paris, Londra ve diğer inançsız modacıların tuzağında can verdiler. Açıldıkça açıldılar, yetmedi yatak kıyafetleriyle sokaklarda cirit atamaya başladılar. İslâm coğrafyasında baş gösteren bu ahlaki yozlaşma ve manevi kayıp hadiseleri; Kerbela'da Hz. Hüseyin ve ehli beyti Mustafa'nın başına gelen felaketlerden daha şiddetli birer felaket mesabesindedirler aslında. Çünkü kerbela çölünde sussuz olarak katledilenler Şehid olup cennete giderken; bu gün inancsızlık bataklığında can verenlerin ateşe doğru koştuklarından haberleri yok...

Zira, Ümmet; İslam’dan uzak olan her söylem ve eylemin, aslında birer kerbela olduğunu unutunca, başına gelmeyen kalmadı!

Bu gün sayıları sözde elli yedi devlet olarak ifade edilen halkı Müslüman olan ülkelerin içinde bulunduğu vahim durum kahredecek bir kerbela değildir de ya nedir?

Seksen yıldan beridir, Mescid-i Aksa işgal altında olup, Filistin toprakları Siyonistler tarafından parsel parsel makaslanırken; Doğu Türkistan'da kardeşlerimiz zulüm altında inim inim inleyip ırz ve ismetleri payimal edilirken; dünya zalim ve kafirler tarafında beşeri ve küfri kanunlarla yönetilip kan gölüne getirilmişken, Ümmet daha nasıl bir Kerbela'dan bahsedebilir ki? Her günümüz ve her anımız birer kerbela olmuş hatta daha da eşed bir durumdayız. 

Allah’ın hükmünün yerine, Avrupa kanunlarının geçerli olduğu islâm beldelerinde; kıyamet de kopmuş, Kerbela'da yaşanmıştır zaten. Öyleyse Kerbela'yı konuşurken, aslında dünün kerbelasını değil; bu gün başımıza gelen felaketlerin Kerbela'sını konuşmalıyız!

Son olarak şunu söylemek istiyorum; Allah ve Resulü'nün emirlerine uymayan her yaşam ve idare şeklinin, biz Ümmet için birer Kerbela'dan daha şiddetli bir felaket olduğunu bilmemizde fayda vardır. Ümmetin kurtuluşu; kayıtsız şartsız, amasız, lakinsiz, fakatsız, şöylesiz ve böylesiz olarak; Allah ve Resulü'nün emirlerine teslim olmasına bağlıdır. Allah ve Resulü'nün dışında var olan tüm yolların; eylem ve söylemlerin cehenneme çıktığını unutmayalım. Kalın sağlıcakla efendim. 

29.Temmuz. 2024.