BANA NE DİYEMEM ÇÜNKÜ?

Dünyada bu kadar ağlayan, yerinden edinen, ölen, sakat kalan, aç, sussuz, evsiz yurtsuz insan varken; bana ne diyemem, diyemezsin! İnsanım diyen hiç kimse de diyemez!

Zulmün egemen olduğu bir dünyada, eğlencenin zevk ve sefa, fenomenlerin kahraman, müstehcenliğin moda, haramların aleni olarak sıradanlaştığı, her türlü münkeratın serbestçe irtikap edildiği bir zamanda yaşıyorsam; bunun telafisi için çalışmamın gerektiğine inanıyorum. Böyle bir keşmekeş ortamında hiçbir  şey yokmuş gibi kalkıpta bana ne diyemem, bana ne diyemezsin... Kalemimle, kelamımla, tavır ve hareketlerimle; tepkimi ortaya koyarım, kayıtsız kalamam, kalamazsın... Kimin kızdığı, ya da kızacağı umurumda bile olmaz, olmamalıdır. 

Anaların ağladığı, babaların çaresiz kaldığı, masum çocukların hunharca katledildiği bir dünyada; insanım diyen hiç kimsenin bundan bana ne demeye hakkı yoktur. Böyle diyenleri, zaten i.....n'dan saymak, insan kavramına hakarettir. 

Evet, bu gün 7 Ekim 2023 Aksa Tufanının üzerinden neredeyse on ay geçti... Gazze şehri; kafir, katil, siyonist, korsan devlet İsrail melunu tarafından yerle yeksan edilirken; hala seyirci, kayıtsız ve bana ne bundan diyenlerin var olduğu bir kısım insan müsveddeleri arasında yaşadığıma da kahroluyorum. Nasıl bana ne diyebiliyorlar bu mahluklar?

Gazze'nin havadan ve karadan, işgalci siyonist çete tarafından bombalanmasının üzerinde neredeyse on ay geçti. Kırk bin şehid, yüz bine yakın yaralı ve sakat; enkazların altında hala çıkarılmamış cesetlerin sayısını da ancak Allah bilir. Vicdanı kurumuş bunca dünya devletleri, sadece arada bir İsraili kınamakla vazifelerini yaptıklarını var saysalar da; yarın mahşer gününde ilahi mahkemede mahkum olmaları temennimdir! İsmi islâm iş birliği teşkilatı olan, içi boş teşkilat, birleşmiş bilmem ne çeteler; Avrupa İnsan (!) hakları mahkemesi, bilmem daha nesi ve nesi; söz konusu islâm ve müslümanlar olunca, hepsi birden dillerini yutmuşcasına sadece seyretmekle yetiniyorlar...

Ümmetin başında bu gün, bir halifenin olmaması; kafirleri ve tüm islâm düşmanlarını cesaretlendirmiştir! Elli yedi ülke, iki milyar İslâm alemi diyorlar! Suyun üstündeki çer çöp kadar gücü olmayanların; sayı itibariyle iki ya da on milyar olsalar da boştur. Çünkü başsız ve tek otoriteden idare edilmeyen toplumları, hiç kimse hesaba almaz!

İslâm âleminin başında, Raşid-i hilafet nizamının olmasının ne kadar önemli ve etkin olduğunu daha iyi anlamamız için; (gencmüsmümanlar.com)'dan alıntıladığım aşağıdaki tarihi hadiseyi hep birlikte okuyalım: 

Tarihçi el-Kelkeşendi “Measiru’l-İnaka Fi-Mealimi’l-Hilafe” adlı eserinde Abbasi Halifesi Mu’tasım Billah’ın Amuriye üzerine fetih düzenlemesine, Rumların elinde esir düşmüş bir Müslüman kadının “Va Mu’tasımah! haykırışının sebep olduğunu anlatır. Günümüzde de işgal altındaki Müslüman halkların ortak haykırışına dönüşmüş olan bu çığlığa neden olan hadise şu şekilde gelişmiştir:

Bugün Afyon/Emirdağ dolaylarında bulunan, eski adıyla Amuriye şehrinin Rum valisi, yağmaladığı civar Müslüman kasabalarından birisinden çıkarken birçok esir almıştır. Bu esirler içinde bulunan bir Müslüman kadın Rum valisinin kendisine eziyet ve hakaretleri karşısında “Va Mu’tasımah/Mu’tasım neredesin?!!” diye haykırmıştır. Bunun üzerine vali -dalga geçercesine-kadına: “Tabi, Mu’tasım beyaz atlı ordularıyla şimdi gelir ve seni kurtarır” der. Bu haber Hilafet sarayına ulaşır ulaşmaz Mu’tasım Billah tam da Rum valisinin alaycı dille ifade ettiği gibi beyaz atlı 4.000 kişilik süvari birliğinin öncülük ettiği devasa bir ordu hazırlar.  

Rum valisine bir mektup gönderen Abbasi Halifesi bu mektubunda aynen şöyle der: “Müminlerin Emiri Mu’tasım Billah’dan Rumların köpeğine! Esir aldığın bacımı derhal serbest bırakmazsan sana öyle bir ordu hazırlıyorum ki, bir ucu burada (Bağdat) öteki ucu da orada (Amuriye) olacak.”

Ve Mu’tasım bir tek kadının “Va Mu’tasımah!” haykırışı üzerine dediğini yapar, devasa bir orduyla Amuriye üzerine yürür ve bu büyük Rum şehrini zapt eder. Kendisine haykırışta bulunan kadını kurtarır ve ona “Ey mümine hanım! Emin ol ki, çağrını işitir işitmez bir an bile beklemeden hemen yola koyuldum” der. (Bu, Müslüman bir yöneticinin teb’asının haklarını koruyamadığından dolayı Allah’a vereceği hesabın korkusuyla söylenmiş bir tür helallik talebini içeren bir sözdür. Zira Allah Rasulü (s.a.v.) “Allah kime bir yöneticilik verir de o halkını aldatır halde ölürse Allah ona cenneti haram kılar” buyurmuştur.) Ve bu gün; ümmetin kadınları, kızları, çocukları müstevli kafirler tarafından, her türlü haksızlığa ve ahlaksızlığa maruz kalmaları; Ümmeti temsil eden bir Halifelerinin olmayışından kaynaklanmaktadır! O zaman; ben insanım ve müslümanım diyen hiçbir kimse, olup bitenlerin karşısında, bana diyebilir mi? 

Umarım; neden bana ne diyemem/diyemezsin diye yakardığımız biraz da olsa anlaşılmıştır... 

Kalın sağlıcakla efendim.