İBRAHİM TATLISES Mİ, AHMET ARSLAN MI?

Geçen yıl yaklaşık bu zamanlar şöyle bir paylaşım yapmıştım: "Biz Urfalılar ne zaman İbrâhim Tatlıses yerine Ahmet Arslan desek o zaman yükselebiliriz, yoksa yerimizde saymaya devam ederiz. Tercih elimizde. İbrahim Tatlıses mi, Ahmet Arslan mı?" Bu paylaşımı bir dost Ahmet Arslan hocaya göndermiş, hocanın çok hoşuna gitmiş. Hoca geçen katıldığı bir programda aynı şeyi tekrarladı. "Urfalılar bir tercih yapmalı: Ahmet Arslan mı, İbrahim Tatlıses mi?" diye. Ondan sonra mesele gündem oldu. Cumartesi günü konuyu sosyolog Mücahit Bilici köşesine taşıdı. Ve tartışma daha da alevlendi. Bazı Urfalı yazar dostlar da müdahil oldular bu tartışmaya. 

Bence işin temelinde Ahmet hoca sonuna kadar haklı. Çünkü hocanın söylemeye çalıştığı şey, Urfa'nın bin yıllardır yaşadığı duyguyu bırakıp artık aklı seçmesidir. Onun için Urfa'ya akıl çağı uğramadı diyor. İbrahim Tatlıses ve Ahmet Arslan isimleri burada birer metafor sadece. Ahmet Arslan ismi yerine pekala Yasin Ceylan ismi de verilebilir. İbrahim Tatlıses duyguyu, geleneği, yerelliği, inancı, mitosu temsil ederken; Ahmet Arslan aklı, evrenselliği, düşünmeyi, tereddüt geçirmeyi, sorgulamayı, logosu temsil ediyor. Yani Urfa ve Urfalılar hala modernliğe geçemediler. Tıpkı İslam dünyasının Ortaçağ'da kalıp modernliğe geçemeyişi gibi. 

Urfa bir prototiptir. İslam dünyasının prototipi. Bu anlamda hocanın sözlerinde anlamlı ve isabetli bir tespit var. Urfa'yı, Urfalıları, Urfa folklorunu, Urfa müziğini, Urfa sıra gecelerini küçümseme ve tahkir etme yok asla. Peki Urfalılar böyle bir tercih yapar mı? Bu konuda ümidim çok az. Çünkü kitle daima inanır, düşünmez. Düşünmek, sorgulamak, soru sormak bireysel bir şey. Belki bireysel anlamda Ahmet Arslan hocanın istediği tarzda bazı tercihler ve aydınlanmalar olabilir ama kitle ölçeğinde Urfalılar kıyamete kadar İbrahim Tatlıses olmaya devam edecekler gibi.

"Çok genel konuşacağım. Türkiye'deki insanlar kapitalizmi, moderniteyi yeni tanıdılar. Çok hoşlarına gitti. Gitmeyecek gibi de değil yani. Şimdi de onun türbülansı devam ediyor. Hem Müslüman kalalım hem de modernist, kapitalist olalım diyorlar. Bu olmayacak. Bu olmaz. Bunun sancılarını çekiyoruz. Ne yapılabilir? Onu ben bilmem. Ama şunu çok iyi biliyorum. Eğer biz Müslüman kalamazsak yok oluruz. Ve biz yok olduğumuz zaman bütün insanlık da yok olur. Modernizme karşı durduğu halde onu reddetmeyecek, yumuşatacak, bünyesine alacak, insanileştirecek tek kaynak; İslam muhabbeti ve hizmetidir. Ben bunu görüyorum."

Sâdettin Ökten hocaya ait bu metin birkaç gündür sosyal medyada paylaşılıyor. Sadettin hoca sevdiğim derviş ve kalender bir insan. Ama şunu sormadan edemiyorum: Biz yok olduğumuz zaman bütün insanlık neden yok olsun, insanlığın yaşaması neden bizim yaşamamıza bağlı, biz kendimizi yok ettikten sonra insanlık bizi ne yapsın, biz insanlığı kendimizle birlikte yok etmediğimiz müddetçe neden bizimle birlikte insanlık yok olsun?.. Kısacası bu seçilmişlik, biz-merkezcilik, kibir, üstencilik neden? Biz kimiz ki?