Kur'an-ı Kerim bazı ayetlerinde gelecekten haber verdiği için, önceleri tam olarak ne demek istediği anlaşılmayabilir. Ancak zamanla ortaya çıkan bazı gelişmeler ve bir kısım hayat şartları, söz konusu bu ayetlerin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Zamanla manası anlaşılan bu tür ayetler biri En’am suresinin 82. ayetidir:
"(İnne’llezine âmenû ve lem yelbisû imânehum bi zulmin ulâike lehumu’l-emnü ve hum muhtedûn): İman edip de imanlarına bir zulüm karıştırmayanlar var ya; işte güven onlarındır. Hidayete ermiş olanlar da onlardır." Ayette “emn (güven) onlarındır” cümlesi, “asıl onlara güven duyulur, onlar emin insanlardır.” anlamına geldiği gibi “korkudan emin olma hakkı da onlarındır” anlamına da gelir.
Ayetteki "imanlarına bir zulüm karıştırmayanlar" ifadesinde, “karıştırmak” olarak tercüme edilen "yelbisu" kelimesi, "giydirmek, bulaştırmak, sarmak" gibi anlamlara da gelir. Bunları da dikkate aldığımızda, "imanlarına bir zulüm giydirmeyenler" veya "imanlarına bir zulüm bulaştırmayanlar" yahut “imanlarına bir zulüm sarmayanlar" şeklinde de tercüme edilebilir. Ancak dikkat çekici olan şudur ki: ayette geçen bu ifade şimdiye kadar tam anlaşılmış değildi. Çünkü imanla zulüm nasıl karıştırılabilir, iman ile zulüm nasıl bir arada bulunabilir? Bunu tam olarak anlamak mümkün olmuyordu.
Çünkü zalimlik ve müminlik bir arada pek görülmemişti, ta ki 21. asra gelinceye kadar. Peygamber (SAV) buyurduğu gibi zulme rıza zulümdür. Hem mümin olmak hem zulme rıza göstermek, zalimi desteklemek, ancak 21. asırda görülen bir şeydir. Ne İslam'dan önceki kavimlerle ne de İslam'dan sonra zamanımıza kadar böyle bir şey görülmemiştir. Öyle ya hem Musa'ya iman etmek hem firavunu desteklemek olur şey değildi. Hem Muhammed'e iman etmenin hem Ebu Cehil'in saflarında yer almanın hayalde bile yeri yoktu.
O yüzden Kur’an-ı Kerim birçok ayetlerde zalimleri lanetlemekte (örneğin: Hud, 18; A'raf, 44) ve zalimlerden başkasına düşmanlık olmadığını bildirmektedir. (Bakara, 193.) Yani İslam'da yalnızca zalimlere düşmanlık vardır, zalimlerden başka hiç kimseye düşmanlık yoktur. Çünkü İslam’ın ana hedefi zulümle mücadele etmek, zulmü ortadan kaldırmaktır. Ayrıca zalimler dışında herkes İslam'a kazandırılacak elemanlar, İslam'ın muhatapları konumundadır. Hal böyle iken Müslümanların zalimleri desteklemesi, onların yanında yer alması akıl almaz bir durumdur, büyük bir çelişkidir, Kur'an'ın öğretilerinin dışındadır, İslam’ın ana hedefinden sapmış olmaktır.
Günümüzde mümin olduğunu iddia eden büyük bir çoğunluk zalim İsrail'e karşı sessiz, duyarsız, kör ve sağır kesilmiştir. Hatta bunlardan bir kısmı açık açık zalim İsrail'i desteklemektedir. Demek ki imanlarına zulüm karıştırmak böyle bir şeymiş, bunu yeni anlıyoruz.
Ayette geçen zulüm kelimesi, “şirk” ile de yorumlanmıştır. Bu durumda anlamı: “imanlarına şirk bulaştırmayanlar” şeklinde olur. Çıkarını, şeyhini, ideolojisini, takımını, milliyetini, Allah ve Resulünün emirlerinin önüne geçirmek şirk olduğu gibi, ibadetlerde gösteriş yapmak da gizli bir şirk olmaktadır. Günümüzde bu türden imanına şirk karıştıranların sayısı da az değildir. Oysa Kur’an-ı Kerim, Allah ve Resulünün emri karşında başka hiçbir seçenek bulunmadığını bildirmektedir. “Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya mümin bir kadın için işlerinde kendi isteklerine göre seçme hakları yoktur. Allah’ın ve resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır.” (Ahzab, 36.)
Kur’an-ı Kerim bir de bazı ayetlerde, zalimlerin cehennemdeki yiyecek ve içeceklerinden söz ederek, onlara tomurcukları şeytanların kafalarına benzeyen zakkum, irinli su karıştırılmış zakkum ve bir de diken yedirileceğini, kanlı, irinli su içirileceğini bildirmektedir. (Örneğin: Saffat, 62-68; İbrahim, 16.) Bütün bunların sözü bile insanın midesinin almadığı iğrençliktedir. Ancak bebek, çocuk ve masum insanların parçalanmış bedenlerinin görüntüleri arasında katil İsrail’in ve destekçilerinin yiyecek ve içecek ürünlerini tüketmek zalimlerin cehennemdeki yiyecek ve içeceklerini hatırlatıyor. İsrail’in vahşeti göz önüne getirildiğinde, İsrail ürünlerinin iğrençlikte cehennem ürünlerinden bir farkı olmadığı görülecektir. Azıcık bir vicdanı ve insanlık kırıntısı bulunan kimsenin, bebeklere uyguladığı vahşete rağmen İsrail ürünlerini tüketmeye midesi almaz.
Canavar ve mel’un İsrail, Gazze’de taş üstüne taş bırakmamış, akıl almaz bir vahşetle on binlerce bebek ve çocuk öldürmüş, iki-üç milyon insanı açlığa ve susuzluğa mahkum etmiştir. Her gün sosyal medyada ve ekranlarda yüreklerin dayanamadığı görüntüler arasında yine de mel’un İsrail’in ve destekçilerinin ürünlerini yeme içmeye devam edenlerin nasıl bir ruh halinde olduklarını anlamak mümkün değildir.
On binlerce parçalanmış bebek ve çocuk cenazelerinin görüntülerinin sürekli verildiği bir ortamda onları öldüren zalimleri destekleyen ürünlerin yenip içilmesi, cehennem yiyeceği olan diken, zakkum, kanlı ve irinli sudan daha dehşetli ve daha iğrenç görünüyor.
Ayetin zihnimize dank eden bu işaretleri, aslında zaman yaşlandıkça Kur'an'ın gençliğine dair binlerce örneklerden sadece biridir.