Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dinimizde esas olan, niyettir. Güzel ve doğru niyet şarttır. Müminin niyeti, amelinden önce gelir. Peygamber Efendimiz, “Allahü Teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize yani amellerinizi ne niyetle yaptığınıza bakar” buyuruyor. Demek ki, Allahü Teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak değil, bunları ne maksatla, ne niyetle yaptığına bakarak, sevab veya azap verir.
Herkesin kalbini, niyetini Allah bilir. İcraat, niyetin ifadesidir. Bizim niyetimiz, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin bildirdiği şekilde, Allahü Teâlâ’nın dinini doğru olarak yaymak, Onun kullarına iyilik etmektir. Din büyüklerimiz, “Yâ Rabbi, bizi niyetimize ve ihlâsımıza bağışla! Amellerimize değil” diye dua ederlerdi. Amellerimiz çok bozuk ve kusurlu, ama inşallah niyetimiz ile ihlâsımız düzgündür. Allahü Teâlâ, bir güzel niyet sebebiyle, kusurlu amellere rağmen başarı ihsan eder.
Peygamber Efendimiz, “Bütün ameller, niyete bağlıdır” buyuruyor. Dinin aslı budur. Çünkü Allahü Teâlâ’nın âhirette soracağı şey, “Bunu niçin yaptın?” sorusudur. Gayesiz insan hiçbir yere gidemez. İnsanın gayesi evine gitmekse, rastgele köprüden geçmez, doğruca evine gitmek ister. Dolayısıyla, herkesin kalbinde bir niyet yatar. O niyet de iki türlü olur. Ya Allah için, ya nefsi için, yani dünya için… Dünya da haram ve mekruhlar demektir. Allah rızası için yaparsa mubah bile olsa her işten sevab kazanır. Nefsi için ise, ömür boyu felaketlere düçar olur.
Bir iyi niyet, bütün dünya hayatını âhiretlik yapar. Bir bozuk niyet de, bütün ibadetleri dünyalık yapar. Sonunda hepsi sıfır olur.
Niyet iyi olursa, iyilikler önümüze açılır. Eğer niyet kötü olursa, başımıza kötülük gelecektir. Bir iş ne kadar düzgün yapılırsa yapılsın, eğer niyet bozuksa, o iş bozuktur.
Büyüklerimiz, “Oğlum okula, üniversiteye giderken nasıl niyet etmeli?” diye soranlara şöyle cevap verirlerdi:
“ ‘Yâ Rabbi, şu maksatla okuyorum: Birincisi, giyinmemizi sağlayacak, namerde muhtaç olmayacak bir şekilde helâl para kazanmak ve bu kazandığım parayla da, dinimizin emirlerine ve yasaklarına uymak. İkincisi, dinimize hizmet edip, senin kullarına iyilik etmek’ diye niyet etmelidir. Böyle niyet edince, okul hayatı ve meslek hayatı boyunca, her nefesinde zikir sevabı alır.”
Emr-i Maruf iki şekilde yapılır
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir yerde Emr-i Maruf ve Nehy-i Münker’in terk edilmesi, orayı felakete götürür, en kötüler başa gelir. İslam Âlimleri, “Barış zamanında, düşmanın silahı gibi silahlanmak, ondan daha iyisini yapmak farzdır. Eğer Müslümanlar buna hazırlanmazsa, büyük günaha girerler” buyuruyorlar. Hattâ Allahü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de, çok teferruat olmasına rağmen, bir misal olarak, “Atların ipine varıncaya kadar gayret gösterin, daha iyisini yapın” emrini veriyor. Atın ipine varıncaya kadar iyi ve detaylı hazırlanmak, gücümüzün yettiği kadar çalışmak lazımdır. Bu maksatla çalışmayanlar, bu uğurda yorulmayanlar ve üzülmeyenler, âhirette rahat etmez.
Emr-i Maruf iki şekilde yapılır:
1- Söz, yazı ve her çeşit yayın vasıtasıyla dinimizi yaymaktır. Bunu yaparken, bilgi azsa ve şahsa, âdetlere, kanunlara dikkat ve riayet edilmezse, fitneye sebep olur. Onun için bunu herkes yapamaz.
2- Hâl ile, İslam’ın güzel ahlâkına uyarak örnek olmaktır. Herkese tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek, en tesirli, en faydalı nasihat olur. Bunun içindir ki, “Lisân-ı Hâl, Lisân-ı Kalden Entaktır” demişlerdir. Yani kişinin hâli, yaşayışı, diliyle söylediklerinden daha tesirlidir, daha faydalıdır ve anlatılacak şeyi daha güzel belli edip, daha güzel bildirir. Görülüyor ki, İslam’ın güzel ahlâkına uygun yaşamak, Emr-i Maruf ve Nehy-i Münker yapmanın en güzel yoludur. Mühim bir farzı yapmak, ibadet etmektir.
Tasavvuf, insanı Rabbine yaptığı ibadetlerde lazım olan ihlâsa ve insanlara karşı lazım olan güzel ahlâka, yani tatlı dilli, güler yüzlü olmaya, kızmamaya, kalp kırmamaya, gıybet etmemeye, almak yerine vermeye kavuşturan yoldur. İnsan bu yolu Mürşid-i Kâmillerden veya onların eserlerinden öğrenir.
O hâlde, İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi büyüklerin kitaplarını okuyup tatbik ederek önce kendimiz güzel ahlâk sahibi olmalıyız, yani önce kendimizi düzeltmeliyiz. Ancak ondan sonra başkalarına faydalı olmayı düşünmeliyiz. Eğer biz sert, sinirli ve kırıcı davranıyorsak, yani kendimize faydamız yoksa, başka insanlara nasıl faydalı olabiliriz?
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)