DEĞDİ Mİ?

 

Arap Baharı denen tezgahla Suriye’yi arkadan vurma projesinde Türkiye büyük bir oyuna getirildi. Ve aradan geçen bunca yıldan sonra kucağımızda kalan bu günahın çekilemez olduğu ve sürdürülemez olduğu noktaya gelindi. Siyonizmin birer birer düşürdüğü bunca müslüman ülkeden sonra Suriye’ nin de kısa süre içinde düşürüleceği hesabı tutmadı. Neredeyse dünyanın her yerinden getirtilen yüz binlerce ve her çeşit teröriste rağmen Suriye düşmedi.

İşin bu kısmı her yönüyle ve detaylı araştırmalarla irdelenmeye devam ediyor, daha uzun yıllar boyunca da edecek.

Batı Asya’yı, ülkelerin listesini yayınlayarak tek tek işgal edip her türlü insanlık dışı muamele ve işgal ile kan gölüne çeviren planın bir parçası da Suriye’ nin teslim alınması/normalleştirilmesiydi. Zira Suriye, hem İsrail’e teslim olmuyor hem de direnmeye devam ediyordu. Olmadı. İyi ki de olmadı. Olsaydı; şimdi daha zayıf halde olacaktık…

Başka arka planı var mı konusunu bir tarafa bırakacak olursak; genel anlamda Suriye ile normalleşmeye gidilmesi olumlu ve çok da geciktirilmiş bir politika gibi duruyor. Elbette çözülmesi çok zor ve zamana/konjonktüre yayılacak konular olmasına rağmen kısa sürede hal yoluna gidilebilecek birçok konu başlığı da mevcut.

Bazı Arap kaynaklardan Türkiye ve Suriye yetkilileri arasında önemli görüşmelerin yapıldığını/devam ettiğini, bu görüşmelere Rusya ve Çin’in de katıldığı veya destek verdiği tarzında henüz teyit edilmemiş haberler sızıyor. Bu tarz haberlerin doğruluk payı yüksek görünüyor. Burada önemli olan, İran, Çin ve Rusya’nın olumlu tavrı ve desteği ve bu yaklaşımın mahiyetidir. Şimdilik tam öğrenemeyeceğimiz, bu girişimin ABD’ ye rağmen olup olmadığıdır. Türkiye, bu projede büyük hasar aldı ve ders almış da olabilir. Bu açıdan komşularımızla ve özellikle Suriye ile ilişkileri tekrar normalleştirmek oldukça yarar sağlayacaktır.

Şu olsaydı ne iyi olurdu: Komşumuza ve bölgemize kötülük ettik ve kendimize de büyük zarar verdik. Özeleştiri yapmak zorundayız ve bundan sonrasına bakmalıyız…

O zaman belki ders alınmış ve bu tarz politikalara bir daha bulaşmama yönünde bir bilince ulaşılabilirdi. Bu olmadığında akla şu soru gelmekte; acaba küresel egemenlerin/siyonistlerin/emperyalistlerin/Atlantik’in yeni bir bölgesel projesine hazırlık için mi, Suriye dosyasının ağırlıklarından kurtulmaya çalışılıyor? Türkiye’nin ekseri politikacılarının bu niyetleri hakkında bir şey söylemek zor ama Türkiye’ nin buna mecali kalmadığı muhakkak…

Her ne kadar bu manevrada, bir normalleşme görüntüsü arz ediyor olması ama bunu hedeflememiş olduğu görüntüsü arz ediyor olsa da, bölgede Lübnan ile bir hesaplaşmanın er veya geç kaçınılmaz olduğunun belirginleşmesi, Suriye’de Türkiye’nin arzu etmediği oluşumların ABD desteğiyle güçlenmesinin önünü alınması, Atlantik cephesinin zayıflamasının gerektirdiği konumlanmalara ihtiyaç duyulması, Suriye’yi düşürme projesinin mülteci, ekonomik ve sosyal/içsel etkilerinin katlanılmaz duruma gelmesi ve denge politikalarında daha belirgin revizyonların gerekli olduğu bir sürece girilmiş olması da etkili olmuş olsa da genel anlamda normalleşme yönünde ve bölgesel birlişk anlamında rahatlatıcı ve olumlu bir adım olarak değerlendirebilir.

 

ENGELLER

Muhafazakar görünümlü Amerikancı medya aparatları bu süreci sabote etmek isteyeceklerdir. Bunlar, Suriye’ye daha yoğun ABD bombardımanı için çok iş çevirmişlerdi ve hala da konumlarını kaybetmiş değiller. Aslında iç engeller gibi görünen bu engeller dış engellerdir. Dış engeller yakın ve yıkıcı bir etki oluşturamaz bu aşamada fakat boş durmayacaklar. Türkiye, bu konuda denge politikası yürüterek bu basıncı azaltabilme yeteneklerine sahip.

Bu yapılar özellikle Türkiye'nin komşularıyla ilişkileri düzeltme ve geliştirme ihtimalinin belirginleştiği süreçlerde devreye girerler. Medya marifetiyle bir sürü dezenformasyon ve manipülasyona imza atarlar. Mezhepçi, ırkçı vb söylemlerle siyonizme hizmet etmeye devam eder dururlar. Bu kesimin en önemli hedeflerinden biri Türkiye-Suriye-İran'ın bölgede birlikte hareket etmesini engellemektir. Şimdiden ortalığı velveleye vermelerinin esas nedeni budur.

O yüzden be ve daha bir sürü buna benzer veya farklı provokatif yönlendirmelere, haberlere aldanmamalı, kaosa mahal vermemeli.

TEMKİN

Birçok analist farklı anlamlar yüklüyor bu girişime. Kimisi artık son perde, bu defter kapanmalı derken; kimileri daha temkinli yaklaşıyor. Elbette hem niyetler hem de beklentiler anlamında taraflar arasındaki açı geniş ancak genel anlamda olabilecek işlerden başlanarak birçok gerçekçi ve bölgeyi etkileyici sonuçlara ulaşmak da mümkün. Bu konuda aracılara/kolaylaştırıcılara da büyük iş, bize ise büyük görevler düşmekte.

Eskiyi ve Suriye’ye ensar görünümüyle yapılanları unutmamalı, bunları tekrar bu aşamada gündemde tutmanın bir faydası da olmayacak ama unutmamalı. Türkiye gibi temiz bir toplumun bu noktalara savrulmasının müsebbipleri ve nedenleri iyi araştırılmalı.

Henüz haysiyetini tam anlamıyla kaybetmemişlerin, aynanın karşısına geçip kendilerine şunu sormasını müslüman/İslamcı bir kardeşleri olarak kendilerinden rica ediyorum: Siyonizmin hatırı için Suriye' ye yaptığımız ve tüm olumsuzlukları toplumumuza da bölgeye de yansıyan bu kirli işi yapmakla elimize geçen ne oldu, Filistin'e, Gazze'ye katkısı mı oldu, zararı mı oldu, ne kötü idi de iyi oldu, ne yıkıktı da imar edildi... Gerçekten de tüm bunlara DEĞDİ Mİ?

 Bu aşamada bize düşen girilen bu yolda normalleşmenin sağlanmasına katkıda bulunmak, engel olmak isteyen bize benzeyenlere uymamak, yapıcı, birleştirici, sakin olmak.