DUANIN KABUL OLMASI

Birçok Müslüman tarafından soruluyor: İsrail'in kahrolması, yok olup gitmesi ve Filistin'in bu bebek katilinden kurtulması için her gün her namazı vakti, her saat milyonlarca mümin dua etmektedir ancak İsrail günden güne vahşetini arttırıyor ve ilahi canipten yok edilmesi için bir tokat gelmiyor acaba bu dualar kabul olmuyor mu? Kabul olmuyorsa niçin kabul olmuyor?

Önce şunu belirtelim ki, ihtiyacılar duanın vakitleridir, duanın sebebi değildir. Yani duanın asıl gayesi, duada belirtilen istekleri elde etmek değildir. Duanın bir tek sebebi var o da rıza-i ilahidir. Yüce Allah muhtaç olduğumuz vakitlerde biz kulların dua etmesini istiyor, Rububiyet bunu gerektiriyor. 

Dua bir ibadettir belli vakitlerde yani ihtiyaç olan vakitlerde dua etmekle mükellefiz kabul olup olmaması Cenab-ı Hakk'a bakan yönüdür. Şunu da unutmayalım ki duada isteklerimizin karşılanmaması duamızın kabul olmadığı anlamına gelmez. Çünkü dua namaz gibi bir ibadettir şartlarına adabına uygun şekilde davrandıktan sonra kabul edildiğini Hüsn-ü zan ederiz. Namazı şartlarına uygun şekilde kıldıktan sonra kabul olduğunu düşünürüz namazımız kabul olmamıştır diye bir düşünceye girmeyiz. Duanın kabul olması demek, Yüce Allah’ın onaylaması ve uhrevi mükâfat karşılığını vermek üzere sevapla kaydetmesi demektir. Duaya da bu açıdan bakmamız gerekir.

Evet dua, namaz gibi dünyevi bir çıkar beklemeksizin yapılması gereken bir ibadettir. Duaya çağıran, emri ilahidir, neticesi Allah'ın rızasını kazanmaktır, faydaları ise uhrevidir. Amaç edinmemek ve asıl maksat yapmamak şartıyla bazı dünyevi faydalar Allah'ın bir lütfu olarak o hâlis duaya talebsiz verilebilir. Ancak o duayı her yapan kimse o faydaları görecektir diye bir şey yoktur. “(Ey Peygamber) de ki: eğer duanız olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 77.) ayetinden anlaşıldığına göre, Allah kulların dua etmesini istemektedir. işte bu ilahi talebi yerine getirmek için dua edilir. 

Bediüzzaman'ın bu konudaki açıklamaları dikkat çekicidir: 

"Ubudiyet, emr-i İlahîye ve rıza-yı İlahîye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı Hak'tır. Semeratı ve fevaidi, uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasden istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faideler ve kendi kendine terettüb eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münafî olmaz. Belki zaîfler için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faideler ve o menfaatler; o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa; o ubudiyeti kısmen ibtal eder. Belki o hâsiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez. İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve faidesi bulunan Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendî'yi veya bin hâsiyeti bulunan Cevşen-ül Kebir'i, o faidelerin bazılarını maksud-u bizzât niyet ederek okuyorlar. O faideleri göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünki o faideler, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasden ve bizzât istenilmeyecek. Çünki onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlası bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer. Yalnız bu kadar var ki; böyle hâsiyetli evradı okumak için zaîf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faideleri düşünüp, şevke gelip; evradı sırf rıza-yı İlahî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından; çoklar, aktabdan ve selef-i sâlihînden mervî olan faideleri görmediklerinden şüpheye düşer, hatta inkâr da eder." (Lem'alar)

Nasıl ki güneşin batışı akşam namazının, tan yerinin ağarması sabah namazının vaktidir; güneş tutulduğunda küsuf, ay tutulduğunda ise husuf namazının vaktinin girdiği anlaşılır; Ramazanın hilalinin görülünce Ramazan orucunun vakti girmiş olur; aynı şekilde insanın meşru ihtiyaçları da duaların vakitlerini bildirir. Vakitleri girince bu ibadetler, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yerine getirilir. Bu ibadetlerin başka bir amacı yoktur. Başka bir amacı varsa o ibadet ibadet olmaz.

Örneğin kuraklık olup yağmura ihtiyaç duyulması, yağmur namazının sadece vaktidir. Bu vakitte yağmur namazı yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için kılınır, yağmur yağması için değil. Böyle bir niyetle o namaz kılınırsa o namaz makbul bir namaz olmaz. Burada yağmur talebi ve duası, zahirî bir maksattır. Asıl amaç ve hakikî fayda, Allah’ın rızasıdır ki onun da tezahür edeceğini Allah bilir.

Filistinli kardeşlerimizin başına gelen bela ve musibetler ümmetçe onlara yapacağımız belli duaların ve mel’un İsrail’e yapacağımız bedduaların vakitleridir. Ancak bu kavli dualar, elden geldiğince gereken fiili işlemler yapıldıktan sonra makbul olur. Zahiren görünen maksat olan bela ve musibetlerin def’edilmesi, Yüce Allah’ın hikmetiyle dilemesine bağlıdır. Onun meşiet ve hikmeti bizim istek ve heveslerimize tabi değildir ki her istediğimiz hemen aynen yerine getirilsin.

Şunu da unutmayalım ki, bir yıla yakın bir süredir en acımasız, en vahşi katliamları sadece seyreden, ordularını, hükümetlerini harekete geçirmekten çekinen, bebeklerin çocukların vahşice katledilmesine tamamen duyarsız kalmış ve İsrail'in mallarını boykot çağırırlarına da gerçekçi bir yanıt vermemiş, yüzüne gözüne bulaştırmış bir ümmet, hangi hakla ve hangi yüzle dualarının kabulünü beklemektedir?