"İnsan olmak ve insan kalmak;
Allah'a ve kendimize karşı görevimizdir...
İsmin ne olursa olsun, hangi dine inanırsan inan,
her şeyden önce insan olmalısın, yaşamalı
ve başkalarının yaşamasına izin vermelisin..."
(Aliya İzetbegoviç; Köle Olmayacağız)
Yazımızın başlığı Saadettin Acar’ın aynı isimli kitabından mülhem; “İnsan Makamı.” İnsan olmak, insan kalmak ve insan olarak ölebilmek; insanın yeryüzündeki serüveninin esas sebebi budur. "İnsanı savunmak, dünyayı ve topyekûn bir varlığı savunmak anlamına gelir. Çünkü şirazesi bozulan insanın bütün yerküreyi nasıl bir cehenneme çevirebileceğinin canlı tanıklarıyız hepimiz. Bu anlamda insanı savunmak yeryüzünün güvenliği için de bir zarurettir. İnsanı savunmak yeryüzünde adaleti, hakkaniyeti, merhameti, ahlakı ve vicdanı kısacası insani (yani İslami) olan tüm değerleri savunmaktır haddizatında. Çünkü ancak beşeriyeti aşıp insan olabilenler/kalabilenler, yani insan makamına çıkabilenler yeryüzünü ve tüm varlığı emanet bilir. Varlığı emanet bilen de varlığa ihanet etmez..."
İnsan için aslolan; yapabileceğini yapmak, verebileceğini vermek, olabileceğini ortaya koymaktır. Her nerede ve hangi konumda olursa olsun sorumluluğunu ortaya koyarak insan makamında kalabilmektir… Beşerden insana ulaşabilmek; et ve kemik yığını olmaktan kurtulabilmek için insan olmak ve insan olarak kalarak varlığını sürdürebilmek… Kolay görünebilir ama yaşamın en büyük ağırlığı insan olmaklığını korumaktan geçecektir. Ya insan olmanın ağırlığını ve sorumluluğunu taşıyarak bir yaşam süreceğiz ya da insan olmayı bir yük olarak görüp çözümü bu yükten kurtulmakta görerek insanlıktan, insan olmaktan, insan kalmaktan uzaklaşacağız.
“İnsan kendini unuttu.” Böyle diyordu, İhsan Fazlıoğlu. Çağın insanının en büyük sorununu ortaya koyuyordu. Ve devam ediyordu; “İnsan-olmak en zoru..! Hiç bir makam, rütbe ve maharet insan-olmaktan daha öte ve üst değildir.” Unutmamamız gerekiyor, yaşamın her anında insanlığımızı hatırlamamamız gerekiyor. İnsan makamı, insaniyet, insan olmak, insan kalmak ve dahi insan olarak ölebilmek insan için hayat memat meselesi olmak durumundadır. İnsanın anlam arayışı, dünyada kötü olarak gördüğü her ne var ise o kötülüklerin olmadığı bir dünya için elinden geleni ortaya koymayı gerekecektir. Özkan Gözeli dinleyelim: “Teklif ağır mı ağır hakikatte, kend'olmak zor mu zor; ama beşerlik düzeyini aşıp insan olmanın haysiyet ve şerefine sahip olmak ancak kend'olma yükünü üstlenmekle mümkün olabiliyor. Beşeriz ve fakat insan olmakla /insan kalmakla mükellefiz..."
İnsan bu dünyaya başka bir şey olmak için değil; insan olmak, insan kalmak, insan makamına ulaşmak için gelmiştir. Ve insan olmak; ünsiyet gerekecektir. Zira insan kendisinin dışındaki varlıklarla ünsiyet kuran bir varlıktır. Ve insan olmak ve insan kalmak ve insan makamından çıkmamak; insanın; insanla, doğayla ve Allah’la kurduğu, kurabildiği ilişkide kendini ortaya koyacaktır. İnsanı hayvandan ve diğer varlıklardan ayıran en önemli unsur bu özelliğidir. İnsan kendini aşarak, bir başka insanda hemhal olarak, hemdert olarak, hemdem olarak, varlıkta ve ötede var olarak, aş/k/ın olanla irtibat kurarak beşerden insana ulaşabilecektir. Bu bağlamda insanın kendini aş/maktan uzaklaşması, ötekini yok sayarak yaşaması, bir başka insan tekinin acısına duyarsız kalması, insan kalmaktan, insanlığından, eşrefi mahlûkat olmaktan uzaklaşmasıdır ki bu da insanı hayvandan daha aşağıya düşürecektir.
Kaybolmamak için, yitirmemek için ruhunu, uzaklaşmamak için kendinden, et ve kemik yığını olmaktan kurtulabilmek için, dünyanın ve dünyalıkların kirine bulaşmamak için insan: İnsan olmak zorundadır, insan kalmak zorundadır, insan ölmek zorundadır! İnsan: İnsan makamına ulaşmak zorundadır!