HAZİRAN

 

 

Son yıllarda ekonomi yetkililerinin her kış bahsettikleri o meşhur Haziran ayındayız. Yılbaşı ile birlikte “Yeniden değerleme oranıyla” yüksek zamlar ve vergiler açıklanır. Ardından enflasyon bir de bu nedenle zıplar, millet inlerken ekonomi kurmayları o müthiş miladı açıklarlar; “Hazirandan itibaren gözle görülür ölçüde düşüş başlayacak”

İşte yine o aydayız.

Gözle görülür ölçüde düşüş şöyle dursun, mikro aletlerle ölçülebilen bir düşüş dahi yok. Üstelik ittifak ortağı maaşlara zam kılıcını da sallamaya başladı. Şayet biraz daha kastırırsa maaş zammı ve hemen haftasında her ürüne zam fırtınasını tekrar yaşayacağız.

Geçen bir özel hastane yetkilisiyle konuşurken Mart ayında zam yaptıklarını bu ay tekrar zam yapacaklarından bahsetti. Martta ne oldu da zam yapıldı? Bugün ne oldu da zam yapılacak? Anlamak mümkün değil. 

“Gerekçesiz zamların önünü almak için gerekçesiz VERGİLER geliyor.” Kamudaki israf da cabası.

Peki vergileri artırarak ne yapmış oluyoruz? Kayıt dışını körüklüyoruz.

Her ekonomik kriz sonrası tedbir almada geç kaldığımız için getirdiğimiz ekonomi bakanı, kalemi eline alıp mevcut kamu gelirlerinin çarpanlarını artırıyor. Onun açısından bakarsanız acil müdahale için başka çare yok. Ancak o, çarpanları artırırken olan millete oluyor ve tabiri caizse millet duvardan duvara çarpılıyor.

Ülkenin en önemli döviz girdileri genel olarak turizmden, otomotiv yan sanayiden, tekstilden ve tarımdan oluyor.

—Turizmden elde edilen gelir tabana yayılmıyor. Turizm bakanının otelinde bile adisyonlar 5 rakamlı olsa bile, o adisyonu getiren garson asgari ücrete talim. Turist şehre para bırakmıyor çünkü her şey dahil paketler uygulanıyor.

—Otomotiv yan sanayi, biraz daha hallice. En azından her ürün için bir kaç esnaf çalışmış oluyor.

—Tekstilde de durum içler acısı. Dünya çapında mağazaları olan alt gelir grubuna hitap eden giyim markalarımız sırtını dikimciye dayamış durumda. Onlar da kaçak işçilerle merdiven altı sayılabilecek mekanlarda Hindistan misali 3 kuruşa üretim yapmanın peşinde. Büyük marka da, kâr rekorları kırmakta fakat tabana bir faydası eser miktarda.

—Elde kalan bir tek tarım.

En geniş tabana gelir yayabilen sektörümüz “Tarım”

Peki o ne durumda?

Girdiler enflasyon oranından daha yüksek ölçüde artarken mahsul fiyatı %5 - %10 oranında artıyor. 

Bunda da 2 faktör var;

—İlki, dünyadaki hububat fiyatlarının iç piyasaya etkisi ve Ukrayna hububatının bol miktarda ithal edilmesi. Dünyada hububat fiyatı bizdeki enflasyon ölçüsünde artmıyor. (Zaten öyle artsa dünya ayaklanır)

—İkinci faktör de; Gıda fiyatlarını, çiftçinin ürününün para etmemesiyle dizginlediğini düşünen politika. 

Peki, tarım sektörü piyasaya kurban giden devletler ne yapar? Sübvanse eder.

TMO tarafından açıklanan buğday fiyatı geçen seneden bu seneye sadece %12 artmışsa, mısır fiyatı sadece %10 artmışsa, buna karşılık gübre, işçilik, su, elektrik, ilaç ve petrol %100 artmışsa, orada artık çarklar durma seviyesine gelmiştir. Bu ürünleri dişe dokunur ölçüde sübvanse etmemek “Ekmeyin” demektir. Nitekim buğday hasadını yapan çoğu çiftçi bu sene ikinci ürün olan mısır ekimini yapmıyor. (Dekar başına 900 kg mısır elde ederseniz ancak maliyetinizi karşılamış oluyorsunuz, durum o kadar vahim)

***

İşte ekonomimizin lokomotifi olan sektörlerin hali bu. 

Ve biz yine o meşhur Haziran ayındayız.

İyi okumalar...