Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Din âlimi olmak için bazı özelliklerin olması gerekir.
Din adamları üç kısımdır: Akıl sahibi, ilim sahibi, din sahibi. Bu üç sıfatı birlikte taşıyan din adamına Din âlimi denir. Bir sıfatı noksan olursa, ona güvenilmez. İlim sahibi olmak için, akıl ve nakil ilimlerinde mütehassıs olmak lazımdır.
Efendim;
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Dünyaya gönül kaptırmayan, mal, mevki, şöhret kazanmak, başa geçmek sevdasında olmayan din âlimleri, ahiret adamlarıdır. Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) vârisleri, vekilleridir. İnsanların en iyisi bunlardır. Kıyamet günü, bunların mürekkebi, Allahü Teâlâ için canını veren şehitlerin kanı ile tartılacak ve mürekkep, daha ağır gelecektir. “Âlimlerin uykusu ibadettir” Hadîs-i Şerifinde methedilen, övülen bunlardır. Ahiretteki sonsuz nimetlerin güzelliğini anlayan, dünyanın çirkinliğini ve kötülüğünü gören, ahiretin ebedî, dünyanın ise fani geçip tükenici olduğunu bilen onlardır. Bunun için kalıcı olmayan, çabuk değişen ve biten şeylere bakmayıp, bâki olana, hiç bozulmayan ve bitmeyen güzelliklere sarılmışlardır. Ahiretin büyüklüğünü anlayabilmek, Allahü Teâlâ’nın sonsuz büyüklüğünü görebilmekle olur. Ahiretin büyüklüğünü anlayan da, dünyaya hiç kıymet vermez. Çünkü, dünya ile ahiret birbirinin zıddıdır. Birini sevindirirsen öteki incinir. Dünyaya kıymet veren ahireti gücendirir. Dünyayı beğenmeyen, ahirete kıymet vermiş olur. Her ikisine birden kıymet vermek veya her ikisini aşağılamak olamaz. İki zıt şey bir araya getirilemez. Ateş ile su bir arada bulundurulamaz. Tasavvuf büyüklerinden bazısı, kendilerini ve dünyayı tamamen unuttuktan sonra, birçok sebepler için, dünya adamı şeklinde görünürler. Dünyayı seviyor, istiyorlar sanılır. Halbuki, içlerinde hiç dünya sevgisi, arzusu yoktur. Sûre-i Nûrda; “Bunların ticaretleri, alışverişleri, Allahü Teâlâ’yı hatırlamalarına hiç mâni olmaz” mealindeki âyet-i kerime bunlar içindir. Dünyaya bağlı görünürler. Halbuki, hiç bağlılıkları yoktur. Hâce Behâeddîn-i Nakşibend Buhârî kuddise sirruh buyuruyor ki; “Mekke-i Mükerremede Mina pazarında, genç bir tacir, aşağı yukarı, ellibin altın değerinde alışveriş yapıyordu. O esnada, kalbi, Allahü Teâlâ’yı bir an unutmuyordu.”
“Din tahsili, din eğitimi yapıp da, insanlara fayda yerine zarar verenler olur mu?” konusunda, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
Alimlerin dünyaya düşkün olması, güzel yüzlerine siyah leke gibidir. Böyle olan ilim adamlarının, insanlara faydası olur ise de, kendilerine olmaz. Dini kuvvetlendirmek, İslâmiyeti yaymak şerefi, bunlara ait ise de, bazen kâfir ve fasık da, bu işi yapar. Nitekim, Peygamber Efendimiz kötü kimselerin de, dini kuvvetlendireceğini haber vermiş ve “Allahü Teâlâ bu dini, facir kimselerle de, elbette kuvvetlendirir” buyurmuştur. Bunlar, çakmak taşına benzer. Çakmak taşında enerji vardır. İnsanlar bu taştaki kudretten ateş yapar, istifade eder. Taşın ise, hiç istifadesi olmaz. Bunların da ilimlerinden kendilerine fayda olmaz. Hatta, bu ilimleri, kendilerine zararlıdır. Çünkü, kıyamet günü, bilmiyorduk, günah olduğunu bilseydik yapmazdık diyemezler.
Hadîs-i Şerifte buyuruldu ki:
“Kıyamet gününde, en şiddetli azap görecek kimse, Allahü Teâlâ’nın kendi ilminden, kendisini faydalandırmadığı Âlimdir.”
Allahü Teâlâ’nın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmaya ve başa geçmeye vesile edenlere, bu ilim zararlı olmaz mı? Allahü Teâlâ’nın kıymet verdiği ilmi, O’nun sevmediği yolda kullanmak, çok çirkin bir iştir. Ders vermek, vaaz etmek, dinî yazı, kitap, dergi çıkarmak, ancak, Allah rızası için olduğu, mevki, mal, şöhret kazanmak için olmadığı zaman faydalı olur. Böyle temiz düşünmenin alameti de, dünyaya düşkün olmamaktır. Bu belaya düşmüş din adamları, hakikatte dünya adamlarıdır. Kötü Âlimler bunlardır. Din, iman hırsızları bunlardır. Halbuki bunlar, kendilerini din adamı, ahiret adamı ve insanların en iyisi sanır ve tanıtır.
Büyüklerden biri şeytanı boş oturuyor, insanları aldatmakla uğraşmıyor görüp, sebebini sorar. Şeytan cevap olarak; “Zamanın din adamı geçinen, kötü Âlimleri, insanları yoldan çıkarmakta, bana o kadar yardım ediyor ki, bu mühim işi yapmama lüzum kalmıyor” demiştir.
Doğrusu, zamanımızda İslâmiyetin emirlerini yapmaktaki gevşeklikler ve insanların dinden yüz çevirmesi, hep din adamı perdesi altında söylenen sözlerden, yazılardan ve bu adamların bozuk niyetlerinden dolayıdır.
Her konuda bilgiçlik taslamak
Bazı kimseler, hangi konudan söz açılsa hemen söze başlayıp bir şeyler anlatıyorlar.
Peygamber Efendimiz bir Hadîs-i Şeriflerinde;
“Âlim olduğunu söyleyen kimse, cahildir” buyurmuşlardır.
Her sorulana cevap veren, her gördüğünden mana çıkaran ve her yerde bilgi satan kimse, cahilliğini ortaya koyar. Bilmiyorum, öğrenip de söylerim diyenin, Âlim olduğu anlaşılır. Resûlullah Efendimize; en kıymetli yer neresidir, denildikte;
“Bilmiyorum, Rabbim bildirirse söylerim” demiştir. Bunu Cebrail aleyhisselama sormuş, ondan da, aynı cevabı almıştır. O da, Allahü Teâlâ’ya sormuş;
“Mescitlerdir” cevabını almıştır. A'râf sûresinin; “Affet ve Ma'rûfu emr et” mealindeki 198. Âyet-i Kerimesi gelince, Cebrail aleyhisselâmdan bunu açıklamasını istemiş, o da, Rabbimden öğreneyim, diyerek gitmiştir.
Tekrar geldiğinde, Allahü Teâlâ;
“Senden uzaklaşana yaklaş! Senden esirgeyene ihsan et! Sana zulmedenleri affet” emrini verdi dedi. Şa'bî hazretleri, kendisine sorulanlardan birine bilmiyorum deyince;
-Sen Irak memleketinin Müftüsüsün, bilmiyorum demek, sana yakışır mı? dediklerinde;
-Meleklerin üstünleri bilmiyoruz dediler, benim söylememden ne çıkar, buyurdu.
İmâm-ı Ebû Yusuf hazretleri, bir suale bilmiyorum deyince;
-Hem Beyt-ül-Mâldan maaş alıyorsun, hem de cevap vermiyorsun, dediler.
-Beyt-ül-Mâldan, bildiklerim kadar ücret alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, Beyt-ül-Mâlda bulunanların hepsi yetişmezdi dedi.
Nefsine uymayan cahil ile arkadaşlık etmek, nefsinin esiri olan din adamı ile arkadaşlık etmekten iyidir. Din adamı olduğu için tekebbür etmek, cahil olmanın alametidir. Çünkü, ilim, tevazua sebep olur, kibirden meneder.
Allahü Teâlâ ümmeti Muhammed’e akıl, iz’an versin, türlü musibetlerden, afetlerden muhafaza eylesin, Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)