Bir kavram olarak “etik” çokça hayatımızda yer alıyor. Meslek etiği, tıp etiği, basın etiği, kamu etiği, insan hakları, çevresel etik, toplumsal fayda etiği gibi birçok alanda gündeme gelen “etiğin” bu kadar çok kullanılıyor olmasını; hayatın içinde bir lafız olmanın ötesine geçip bir hale, bir yaşam biçimine dönüşememesinden, dolayısıyla eksikliğinden kaynaklandığını ifade edebiliriz.
“Bu yaptığınız etik değil” sözü, söyleyen açısından bir kınama ve uyarı; söylenen açısından ise bir ayıplanma ve hakaret aracına dönüşebiliyor. Hayatın her alanında karşımıza çıkan ve birçok sorunu çözmesi beklenen etik kavramına yüklenen bu anlam nereden geliyor, nereden çıktı, nedir Etik? Buyurun o zaman birlikte etik kavramının izinde bir yol yürüyerek etikten estetiğe bir yol bulabilir miyiz sorusunun peşine düşelim.
En temelde “ethos” kavramına dayanan etik, felsefi bir kavram olarak Aristo’ya kadar dayanıyor. Kavram üzerinde iki yaklaşım var. Bir yönüyle töre ve alışkanlık; bireyin töreye bağlı kalarak her ne yapıyorsa işini genel kabul gören ahlak kurallarına uygun bir şekilde sergilemesi. Diğer yönüyle ise bireyin eylemlerini davranış kurallarını ve değer yargılarını kavrayarak iyiyi, güzeli ve doğruyu gerçekleştirmek için alışkanlığa dönüştürmesi olarak tanımlanıyor.
İyiyi, doğruyu ve güzeli gerçekleştirmek; sizce de insanlığın en kadim meselesi ile ilişkili kavramın üzerine kafa yorulması gerekmez mi? Etiği lafız olmanın ötesinde anlayabilmemiz; hayatın içinde ve hayata değen bir değer olarak görebilmemiz, kavramı bir hayat biçimine dönüştürebilmemiz açısından önemli. O zaman nereden çıktı bu etik sorusu bizi başka sorulara götürecektir: Değer/li misin değer/siz mi, sorumlu musun, sorunlu mu, yük alan mısın, yük olan mı?
Değer olmadan, sorumluluk olmadan, ödev ahlakı olmadan etiğin bir anlamının olmayacağını ifade etmek istiyoruz. Etiği; önce fikir, idrak ve tasavvur, sonra, eylem, inşa ve tasarıma dönüştürecek bir tavır, bir davranış ortaya koymak gerekecektir. İşte o zaman, etikten estetiğe bir yola ulaşılabilecektir. Ne diyorduk: Güzel eylemeden güzel olamayacağız. Güzellik; bizi biz yapan özdeki güzelden haberdar olmayı gerektiriyordu. Bu yönüyle etik, meselenin özü, estetik ise yansıması olarak vücut bulmuş hali olacaktır.
Etiğin, değer ve sorumluluk; estetiğin ise, iyi, güzel ve doğru ile ilişkisi; bizi, etik ve estetik kavramlarının varoluşsal bir öneme sahip oldukları gerçeğine ulaştıracaktır. Bu bağlamda varlığı unutmak, yeryüzünde bulunuşun etiğini, varlık sebebini, ahlâkını unutmaktır. Doğruyla yanlışı, haklı ile haksızı, iyiyle kötüyü, güzel ile çirkini, adil ile adil olmayanı ayırt etmek ve buna uygun davranış sergilemek varoluşsal bir mesele olarak önümüzde durmaktadır.
Etikten estetiğe bir yol bulabilmek; değerlere uygun hareket etmek, erdemli insan olmanın gerekliliğini ortaya koymak ve sorumluluğuna uygun davranmaktan geçecektir. İşte o zaman kişinin gündelik olarak olduğu durum olarak tanımlanan estetik, kalıcı bir yaşam biçimi olarak etiğe, ahlakın yaşam bulmuş haline ulaşacak, değer odaklı etik anlayış etiği estetiğe dönüştürecektir. Zira değerle yaşamak bizatihi değeri yaşamaktır. Tekrar edelim: Değerleriyle yaşamayanlar yaşadıkları değersizliğe mahkûm olacaktır.
Etiğin bir başka ve de ıskalanmaması gereken yönü ise öteki ile ilişkisidir. İnsan, ünsiyet demektir ve bir başka insan teki ile ilişkisini “nisyana-unutmaya” mahkûm etmemek durumundadır. Etik, başkasına, ötekine karşı bir sorumluluk gerektirir. İnsanlara karşı kendini sorumlu bulan ve bunun gereğine göre davranan insanın iyi’liği, bir estetik kavram olan güzelliğe b/ulaşacaktır. Değilse; iyiler “iyi” olmazsa, iyiliğin gereğini yerine getirmezse kötü olacak! İşte bu noktada, etik ve estetik birbirini besleyen konumda bir hal olarak yaşamın içinde hayati bir unsura dönüşecektir. Estetiği olmayan etik; içe kapanacaktır, hayata dokunamayacak, hayat olamayacak, hayat bulamayacaktır. Etik/siz estetik ise yapmacık kalacak ve etkilemeyecektir, değmeyecektir, değere dönüşemeyecektir…