Allah’ın gazabına müstahak olmuş ve bizzat Âlemlerin Rabbi tarafından lanetlenmiş olan Yahudi toplumunun terörist örgütü olan İsrail, 9 aydır gece gündüz aralıksız olarak Filistinlilere ölüm kusuyor, tarihlerde ve yeryüzünde benzerine rastlanmamış bir soykırım, bir katliam yapıyor. En vahşi canavarların yapamadığını yapıyor, vicdanlar daha çok kanasın, yürekler daha fazla yansın diye bakmaya bile kıyılamayan özellikle nur topu bebekleri, nur yüzlü çocukları, anneleri masum savunmasız sivil insanları öldürüyor. Bu vahşi katil, Müslüman devletlerin sessizliğinden, Amerika ve Avrupa devletlerinin desteğinden güç alıyor.
Binlerce bebeğin parçalanmış, yanmış, kömür olmuş bedenlerine baka baka “evet İsrail sivilleri öldürdü ama henüz kırmızı çizgimizi aşmadı!” diyerek dehşet verici zalimliğini ortaya koyan Amerika ve diğer destekçi ülkelerin tutumları insanın zalimlikte varabileceği son noktayı göstermiş oluyorlar. Kur’an-ı Kerim’in “Şüphe yok ki insan çok zalim ve çok cahildir.” (Ahzab, 72.) Ayetinde zalim ve cahil kavramları, “zalûm ve cehûl” şeklinde mübalağa ifade eden lafızlarıyla buyurulması işte bu vahşette sınır tanımayan zalimleri işaret etmektedir.
Aylardır, İsrail’in karşısında duran ehl-i vicdan herkes, görsel ve yazılı medyada, çeşitli platformlarda, konuşmalar, makaleler, şiirler, sloganlarla, basın açıklamaları ve eylemlerle, boykot çağrılarıyla en üst perdeden İsrail’i kınadılar, lanetlediler, öfkelerini en güçlü şekilde dile getirdiler. Artık söylenecek söz kalmadı, yazılar, konuşmalar tekrara dönüştü, şiirlerin ağıtların hepsi de söylendi. Şahsen benim pek iltifat etmediğim ve hiç bir beklentimin bulunmadığı Uluslararası Mahkemeye de başvuruldu, ondan da Lanetenyahu’nun tutuklanması ve saldırılarını derhal durdurması kararı alındı. Ama İsrail durmadı, tüm bunları takmadı, en ağır suçları işlemeye devam etti. Adeta “başka hangi insanlık suçları var, hangi savaş suçları var, aklıma gelmeyenleri de siz söyleyin, onları da işleyeyim!” dercesine şeytani bir tutum içinde bu kez çadırlarda yaşayan masumları yakarak öldürmeye devam etti. Minnacık bedenleri kömür haline getirdi. Hani sözün bittiği yer denir ya, şimdi onu yaşıyoruz.
Demek ki sözlü tepkiler İsrail’i durduramaz. Vaktiyle Müslümanların önemli bir lideri “İsrail laftan anlamaz, sadece güçten anlar.” demişti. Maalesef bir buçuk milyar Müslüman, İsrail’e karşı fiili icraata geçmeye cesaret edemiyor. Bir iki ülke dışında, bırakın fiili icraatı, hiçbir devletin sesi de çıkmıyor, üzülerek itiraf etmeliyiz ki Müslüman halkların, Avrupa ve Amerika’daki vicdanlı gayr-ı Müslimler kadar sesleri çıkmıyor. Yahudileri zillet ve miskinliğe duçar ederek Müslümanların kölesi olmaya boyunlarını eğdiren aziz peygamberin ümmetinin düştüğü zillet durumu çok acı vericidir. Eski köleleri şimdi onlara efendilik taslıyor.
Batının Üniversite öğrencileri, birçok bilim insanları ve her kesimden halk kitleleri, yöneticilerini İsrail’e desteklerini çekmeye ve İsrail’le ilişkilerini kesmeye zorluyor ama İslam coğrafyasında ülke yöneticilerini zorlayacak hiçbir eylem bulunmadığı gibi, devlet yöneticilerinden de İsrail’e karşı bir tepki çıkmıyor. Yemen haricinde 21 Arap devleti yöneticilerinin bu zillet karşısında burnu yanmıyor.
Her Müslümanın her hareketi Müslüman olmadığı gibi, her kâfirin de her davranışı kâfir değildir. Kâfirlerin bir kısım davranışları, tavırları, uygulamaları Müslümanca olabilir. Ancak Müslümanların da bir kısım davranışları, tavırları Müslümanca olmayabilir. Batı ülkelerinde İsrail’i ve ona destek çıkan kendi yönetimlerini ağır müdahalelere rağmen protesto ve boykot eden gayr-ı Müslimlerin bu davranışları hakkaniyet ölçüsünde ve müslümancadır. Buna karşılık Müslümanların suskunluğu, duyarsızlığı, basit bir boykota bile katılmaması ve hiçbir icraata girişmemesi de Müslümanca olmayan davranışlardır.
Demek ki şahısların Müslüman, kâfir, münafık gibi sınıflandırması bulunduğu gibi, amellerin de bu tür sınıflandırması vardır. Örneğin: yalan kâfir bir sözdür; yalan söyleyen bir Müslüman, kâfir sözü söylediğinden günahkâr olur; ilim, zikir, tesbih ve ibadet için kendisine hibe edilen diline yalancılık yakışmamaktadır. Doğru söz ise müslümandır; kâfirin dilinden de çıksa yine Müslüman bir sözdür.
Peygamber (ASV)’ın yanında ünlü şair Ümeyye bin Ebi’s-Salt’ın bir şiiri okununca, peygamber (ASV) “Ümeyye’nin şiiri iman etti ama kalbi küfürde kaldı” buyurmuştur. Aynen bunun gibi, bugün İsrail ve destekçileri zalimlerle ilgili olarak Müslümanlardan duyulması gereken hakkaniyetli sözleri, kâfir dediğimiz halklardan duyuyoruz. Kimden gelirse gelsin hak söz haktır.
Müslümanlar amellerini, kusurları bu açıdan değerlendirilmelidir. Elbette Müslüman, İslam ahlakını bütünüyle yaşamalıdır; onun güzelliklerini üzerinde göstermelidir. Kâfir ve münafık amellerden kaçınmalıdır. Çünkü yalnız Allah’a kul olmayı kabul eden kimse, başka tanrılara kul olanlardan daha onurludur. Böyle ilahî bir onura sahip olan müslümanların dikkatli olması gerekir. Yalnız İslam’da değil, dünya örfünde de rezil sayılan çirkin ahlak hiçbir şekilde müslümana yakışmaz.