KANAAT EKONOMİSİ

“Ez-kanâ’at hîç kes bî-cân ne-şod

Ez-harîsî hîç kes sultân ne-şod”

Kanaatten hiç kimse ölmemiş, hırsla da hiç kimse padişah olmamıştır.

Hz. Mevlânâ

Geçen hafta yazımızın başlığı “ Neyi Kaybettiğini Hatırla” idi. Sahi biz neyi kaybettik sorusuyla bitirdiğimiz yazımızın son kısmında özetle şunu ifade etmiş idik: İnsan önce kaybettiğinin farkına varacaktır, bu yetmeyecektir, kaybettiğinin peşine düşecektir. Kaybettiğini bilen, kaybetmenin acısını çeken insan, kaybettiğini yine kendisinin bulabileceği, kaybettiği yerde arayacaktır. Evet, bu yazımızda tam da bugün hem birey hem toplum olarak kaybettiklerimizin başında görebileceğimiz bir kavramı Mustafa Kutlu’nun kitaplarından hareketle ortaya koyacağız. “Kalbin Sesi” ile “Hududullah” diyerek kapitalizme karşı bir duruş öneren Kutlu, son deneme kitabı “Kendini Aş Haddini Aşma”da da bizi “Kanaat Ekonomisi ”ne davet etmeye devam ediyor. 

Ekonominin vahşi kapitalizme teslim olduğu bir zaman diliminde ekonomi ile kanaat kelimelerinin yan yana kullanılması bile bazıları için tuhaf gelebilir ama kanaatimizce de kanaat ekonomisini daha fazla gündemde tutmak dahası “kanaat”e uygun bir hayat, bir idrak, bir fikir, bir zikir ortaya koymak kaybettiğimiz birçok hususu bize hatırlatacaktır. Varlığı tüketim ve sahip olmak odaklı gören anlayış; insanı insanın umudu olmaktan çıkarıp, insanı insanın kurdu haline getiriyor. İnsanın istek ve ihtiyaçlarını sürekli çoğaltan modern anlayışın bizi getirdiği noktada “Yoksulluk İçimizde” diyerek, kanaat ekonomisini oluşturmamız gerekiyor. Tüketim anlayışının; tüketen, çıkmaza sürükleyen yanlarından kurtulabilmemiz ancak bu yolla mümkün olabilecek. Çünkü kadim nasihattir: Kanaat tükenmez bir hazinedir. Mesele çok şeye sahip olmak ya da daha çok tüketmek değil, daha az şeye ihtiyaç duyabilmektir… 

İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan yazımızın başlığına dair Mustafa Kutlu kitaplarından derlediğimiz ve üzerinde düşünülmeye değer gördüğümüz alıntılara bırakalım. İlgililerini de bir yazı kapsamında sadece işaret edebildiğimiz kitaplarını okumaya davet edelim. 

"Toprağa dönüş, tabiata dönüş demek olup; suyu-toprağı-havayı aziz bilip koruyarak, yeni bir hayata, sade hayata merhaba demektir. Kanaat ekonomisini kabul edip kendisine mahsus bir "hayat tarzı"na ulaşmak demektir...

Burada "kanaat"ı iktisadi olmaktan ziyade "ahlakî" bir kavram olarak anladığım aşikârdır...

Teklifim şu ülkemiz insanlar ve bütün dünyaya kanaat ekonomisini teklif ediyorum bu bizim inancımızın temelinde yer alan bir ilkedir...”

(Mustafa Kutlu; Kendini Aş Haddini Aşma)

****

“Toprağa dönmek kanaat ekonomisi demek. İlerlemeden-kalkınmaktan- muasır medeniyetten-zenginlikten- refah ve konfordan vazgeçmek demek.  Bunu bütün insanlığa teklif ediyorum. Kabule yakın olanlar elbette Amentü'ye inananlardır... 

Ne yapmak lazım?

Tövbe etmek, imanı tazelemek, toprağa (tarıma) dönmek lazım. 

Bu mümkün mü? Elbette. Yeter ki siz zihnen-fikren-kalben ''hicret'' için niyet edin...”

(Mustafa Kutlu; Kalbin Sesi)

****

“İnsanlar kalkınmaya, ilerlemeye, refaha koşuyor. Bu aslında bir serap. Ama inanç haline gelmiş. İnsanlık cenneti bu dünyada bulmak için kıyasıya bir yarışa girdi...

İnsan bildiğinden şaşmıyor. Dünyayı ve kendini tüketmeye devam ediyor. İnsanların kalkınmaya-ilerlemeye-refaha koşması esasen nefsin emrine girmelerindendir. Oysa aslolan “kanaattir”…

Dünya için reçete şudur: Tüketim ekonomisine karşı kanaat ekonomisi. Kanaat hâkim olursa insanoğlu ne doğal kaynakları böyle vahşice tüketir, ne de kendini harap eder...

Kalkınma-ilerleme- zenginlik-refah denilen seraptan kurtulur.”

(Mustafa Kutlu; Vitrinde Olmak)

****

"Sade hayat için "sade şehir"ler lazım. Tüketim çılgınlığından ötede "kanaat ekonomisi"ne dayalı bir "hayat tarzı". Bunu mümkün kılacak imkânımız vardır. Yeter ki kapitalizmin pençesinden kurtulacak bir fikriyatı benimseyebilelim, bu uğurda mücadele verebilelim. Elbette ki hayat sadece "ekonomi" den ibaret değil. Bunu siyaset, hukuk ve ahlak ile beraber; lakin ahlakın önderliğinde düşünmek lazım. O zaman karşımıza "ahlâk nizamı" çıkar. Niyet hayır, âkıbet hayır."

(Mustafa Kutlu; Kendini Aş, Haddini Aşma)

****

"İnsanlar artık ne doğana seviniyor, ne ölene üzülüyor. 

Varsa-yoksa, aldım-sattım, yaptım- çattım." 

(Beyhude Ömrüm, s.195) 

****

"El emeği-göz nuru-alın terine dayanan, tabiata dost, aza kanaat eden, komşusu aç iken kendisi tok yatmayan, 72 millete bir göz ile bakan, bu sebeple "öteki" kavramını barındırmayan, dünya hayatını "gölgelikte bir lahza dinlenme" kabul eden, ebedi olan öte dünya inancını esas alan, yaradandan ötürü yaradılmış her şeyi seven, dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim diyebilen, insaf, merhamet, af, bereket, feraset, basiret, mürüvvet, hürmet, hizmet, sadakat, ehliyet, liyakat, fazilet, feragat, hürriyet, sabır, şükür, teşekkür, tefekkür, tevazu, cesaret, şecaat, hamaset, cömertlik, infak, ikram, izzet, iffet, letafet, nezaket, zarafet, ahde vefa, uhuvvet, sükûnet, hamiyet, nihayet "adalet"e dayanan bir ahlâk.

Bu ahlâka sahip olan insanlar elbette akl-ı selim, zevk-i selim, zihn-i selim sahibidirler.

Parayı, bilimi, teknolojiyi, sanayii (onların esiri olmadan) nasıl kullanacaklarını bilirler..."

(Mustafa Kutlu; Kendini Aş Haddini Aşma)