İnsanda konuşma yeteneği, Yüce Yaratıcının “Kelam” isminin tecellisidir. Konuşan bir eser yaratması, O’nun daha mükemmel konuştuğuna, en güzel konuşmanın kendisine ait olduğuna delildir. Bu açıdan bakıldığında insanın konuşması, kutsi kelamın aynası durumundadır. Cenab-ı Hakk'ın insana verdiği özel değerin de alametlerinden biridir. Bu nedenle kâmil insanlar sözlerine dikkat ederek konuşmaya özen göstermişlerdir.
Padişahın, riayetinden özel bir değer verdiği bir kimseye, bu değerin bir nişanesi olarak bizzat kendisine ait değerli armalarla ve mühürlerle donatılmış harika bir elbiseyi giydirmesi, o kimse için ne derece büyük bir onur olduğu açıktır. Kendisine verilen değerin farkında olması, o elbiseyi iyi koruması, çamura ve pisliklere bulaştırmaması gerekir. İşte insana bahşedilen dil, bu değerli elbise mesabesindedir. İnsan, kendisine lütfedilen ilahi onuru korumak durumundadır. Bu itibarla, çamur konumundaki boş laflardan ve pislik konumundaki yalan ve küfürden dilini korumalıdır. Kur’an-ı Kerim, yalan konuşmayı şiddetle yasaklamış, müminlerin boş laflardan sakınmaları gerektiğini bildirmiştir. Kurtuluşa eren müminlerin vasıflarından biri olarak, “Onlar ki boş laflardan yüz çevirirler” şeklinde ifade buyurmuştur. (Mü’minun,3.)
İnsanın zaaflarından biri de çok konuşmaktır. Oysa söz amelle uyumlu olduğu sürece değer ifade eder. Amelsiz söz, yalandır. Büyüklerimiz “Çok lafta yalan vardır!” demişlerdir. İslam âlimleri, ayet ve hadisler ışığında “dili koruma” üzerine kitaplar yazmışlardır. Müslümanları yalana karşı uyardıkları gibi, yapılmayacak şeyleri konuşmaktan menederek az konuşmayı öğütlemişlerdir. “İnsanın selameti dilini tutmasındadır” buyuran peygamberimiz (ASV) insanın başına gelen afetlerin kendi dilinden kaynaklandığına işaret etmiştir.
Dikkat edilirse, insanın başını yakan birçok günahın dilden kaynakladığı görülür. Kur’an’ın, “Kardeşinin ölü etini yemek iğrençliğiyle bir tuttuğu” gıybet, yalan, iftira, küfür, hakaret gibi günahlar dilin afetlerindendir. Buna karşılık zikir, ibadet gibi Allah katında büyük değer kazandıran üstünlükler de dil ile ilgilidir.
Dil, kalbin tercümanıdır. Kalpteki imanın ölçüsü dile ve konuşmaya yön verir. İnsana yakışan çok konuşmak değil, çok iş yapmaktır. Unutulmamalıdır ki, çok konuşan iş yapmaz, çok iş yapan konuşmaz. Kur’an-ı Kerim “Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?” buyurarak insanları sözlerinde dengeli olmaya çağırmıştır.
Süslü, abartılı, gösterişli sözlerin altı boş ve samimiyetsiz olur, ilgili oldukları amellerin yapılmayacağını gösterir. Yine büyüklerimiz: “tavuk, bir yapar bin bağırır!” diyerek çok konuşanların az iş yaptıklarına dikkat çekmişlerdir.
Süslemeyle çok uğraşan, asıl yapılması gerekeni ihmal eder. Söz, bir nevi ambalajdır; eğer ambalaj çok süslendirilmişse iki ihtimal ortaya çıkar: Ya o ambalajın içindeki çok değerlidir, içindeki değer dışa aksetmiştir ya da içi boş ve değersizdir, süsleme bir hileden ibarettir. Bu tarz sözler sadece süs düşkünlerini kandırır. Bu durumda sözün kimden geldiği önem kazanır.
Abartılı sözler de ilgili oldukları işin yapılmayacağını gösterir. Atalarımız, “Kevr-ê mezın, elamet-é lénexıstınıyı: Büyük taş, vuramayacağının alametidir” demişler. Yani bir kimsenin hedefe atmak için eline büyük taş alması, onun hedefe isabet ettiremeyeceğinin kanıtıdır. Bu nedenle abartılı sözler, süslü ama boş ve anlamsızdır; gereği yapılmamak için abartılı duruma konulmuştur. İşi yapmayanlar o abartılı sözleri kendilerine perde eder, arkasına saklanırlar.