TAMAM MI, DEVAM MI?

 

 

Nitekim 1948’ den beridir Filistin ve onunla birlikte tüm ümmetin bir şekilde yaşadığı ve bir türlü bitmek bilmeyen Nakba’nın tekrarı/güncellenmesi veya sonlanmasının belirleneceği bir kavşakta bulunuyoruz. Filistin diasporası halen evlerinin anahtarını üzerlerinde taşımaktalar.

 

Aslında Nakba ile başlayan ve bu güne gelinen süreç, 14 Mayıs 1948’den de önce, İngilizlerin Kasım 1917’de Balfour Deklarasyonu’nu yayınlaması ve Aralık 1917’de Filistin topraklarını ve Kudüs’ü işgal etmesi ile başlamıştı. Halen devam ediyor.

 

Batı sömürgeciliğinin en trajik sömürgesi olan Filistin, Filistin’de İsrail denen terör şebekesine devlet statüsü verilmesiyle diğer sömürgelerden farklı bir niteliğe evrildi; modern zamanlara taşınan ve batının kolektif olarak sömürü çarkının başında durduğu, uzun ve kısa süreli imha, tehcir, işkence, aç bırakma, abluka, işgal ve soykırımların yaşanması/yaşatılması ile de türünün tek örneğidir…

 

*

 

Bir soykırım ile yetinmeyenler, Kuzey Gazze’ de bir soykırım daha gerçekleştirdi ve Refah’ ta bir diğerini gerçekleştirme evresindeler.

 

Enkaz altından çıkan çocuklarının dahi Siyonizm karşısında dik duruşuna devam ettiği ve bunca bedelin ümmet adına üstlenilmesinin ancak “Bedrin aslanları”na nasip olmuş olabileceğini söylemek abartı olmasa gerek.

 

Ve aslında can kayıpları da resmi rakamlardan çok farklıdır. Bunu belki savaş bittikten sonra daha gerçekçi tespit etmek mümkün olacaktır. “ABD’nin eski başkan adaylarından 90 yaşındaki Ralph Nader, 7 Ekim’den sonra İsrail’in vahşi saldırıları nedeniyle Gazze’de çok daha fazla ölüm olduğunu savunarak, “200 binden fazla ölü var, nüfusun geri kalanı hasta, yaralı veya ölüyor.” ifadesini kullandı.” https://iktibasdergisi.com/2024/05/16/gazzede-35-bin-degil-200-binden-fazla-filistinli-oldu/

 

*

 

İsrail’in, Suriye’de İran konsolosluğuna saldırıp, karşılık veremeyeceği bir cevap alınca bölgesel bir savaşı başlatması umudu da şimdilik sona erdi gibi. Zira bu cevabın, tam tersi bir sonuç doğurması bekleniyordu.

 

Buna, Filistin’in ateşkesi kabul etmesine rağmen İsrail’in savaşa devam kararı vermesi, küresel arenada üniversiteler başta olmak üzere insanlık vicdanının uyanması/İsrail’in algılarla oluşturduğu meşru zemin ve itibarının zedelenmesi de eklenince içeriden ve dışarıdan ciddi eleştiriler gelmeye başladı. Tüm bunlar da bir tarafa, Refah’ta yaptığı birkaç deneme büyük zaiyatlar vererek geri çekilmesine neden oldu. Aslında yolun sonu çoktan belli. Buraya kadarmış ama dağılmanın ve yıpranmanın, şımartılarak edinilmiş küstahlığının/karizmasının çizilmesi ve düşmanının aylar sonra bile hala ayakta ve direniyor olmasının hazımsızlığı ve huzursuzluğunun girdabında kıvranmaya devam ediyor.

 

*

 

BİR KARAR VERME ZAMANI

Lübnan direniş Lideri Hasan Nasrullah’ın, son konuşmasında bölgesel savaş ihtimalinin halen mevcut olduğunu dile getirmesi, bulunulan noktayı özetler nitelikte.

 

Sadece Nasrallah değil; İsrail içinde de uyarıda bulunanlar var. “İsrail ordusundaki yedek Tümgeneral Yitzhak Brick, savaş liderlerinin İsrail’i hazırlıksız bir şekilde çok arenalı bir bölgesel savaşa doğru ittikleri uyarısında bulundu.” https://ydh.com.tr/d/19698/israilli-generalden-bolgesel-savas-uyarisi

 

Açıklamalarına bakıldığında; tüm direniş cepheleri yüksek sesle uyarılarda bulunuyor ve yüksek bir hazırlık içinde zafere inanarak hazır bekliyorlar. Son iki ayda ve özellikle son haftalarda Lübnan direnişi Hizbullah, Siyonist düşmana yönelik operasyonlarını ciddi ölçüde artırdı.

 

Direniş, kararını teslim olmamaktan yana verdi ve bunu sahada da kanıtlıyor. Artık top, soykırım koalisyonunun sahasında ve bir karar verme zamanı. Refah’ın nereye evrileceği gösterecek bu kararı: Bölgesel bir savaşa sürüklenerek İsrail’in yok oluşu mu, Direnişin/İslam ümmetinin kazandığının kabulü mü?