Kur’an, iyilik yapmayı teşvik ederek, iyilik edenleri övmektedir. İyilik anlamına gelen “birr, hayr, muhsin, ihsan, ma’ruf” gibi kavramlar, Kur’an ayetlerinde çokça yer almıştır. Bu kavramlar arasında ince farklar bulunmakla beraber hepsinde “iyilik” anlamı vardır. İslam’ın özünde iyilik bulunduğu, iyiliğin kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. İyiliğin karşıtı ise kötülüktür ki Kur’an’da “şer, münker, kerih” gibi kavramlarla ifade edilmiştir.
Felak suresinin 2. Ayetinde “yaratılan her şeyin bir şer yönü bulunduğu” bildirilmiştir. Bu itibarla iyiliklerin de şer yönü olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Ancak iyiliğin ne olduğunu, nelerin iyilik, nelerin şer olduğu iyi anlaşılmalıdır. İnsanın bu akonuda yanılabildiğini “Hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı. Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara,216.) ayeti ifade etmektedir.
Kur’an, iyiliklerden bazılarını açıklamış ama genel olarak kapalı bırakmıştır. Çünkü iyilik zamanlara, toplumlara, insan devrelerine, sınıflara, mesleklere ve kadın-erkeğe göre değişen göreceli bir olgudur. Örneğin: bir şeker hastasına şeker ikram etmek, kâr ve zararı anlamayan çocuğa yüklü miktarda para vermek, çalışmadan öğrenciye yüksek düzeyde puan vermek iyilik değildir.
Allah tarafından ölçüsü belirlenmemiş olan iyilikler, toplumun örfüne tabidir. Sözgelişi, kadınların mihirleri çağa uygun olarak değişiklik gösterir. Bu nedenledir ki Kur’an, bu tür sosyal görevler için iyilik kavramı olarak “örf”le aynı kökten gelen “ma’ruf” kelimesini kullanmıştır.
İyilik, kişinin kendisiyle ve başkalarıyla ilgili olmak üzere iki türlüdür. Başkalarına yapılan iyilikler aslında yine kişinin kendisine döner. Ancak iyilik sanılan ama gerçekte iyilik olmayan durumlar ya heba olur ya da şer (kötülük) olarak sahibine döner. Bunlar gül sanılan zehirli zakkum çiçekleri gibidir.
İyilik yalnız parayla, malla değildir. Muhatabın ihtiyacına göre değerlendirmek lazımdır. Bazı kimseler güler yüze, bazıları psikolojik desteğe, bazı kimseler de nasihata muhtaç olabilir. İhtiyaç cinsinden iyilik yapılması gerekir.
Kur’an, iyiliğin kıstaslarını ve temel kurallarını bildirmiştir. Yani bir şeyin “iyilik” olabilmesi için, Allah’ın belirlediği şartlara uygun olması lazımdır. Bu şartlar iyiliği yapan ve iyiliği alacak olanla ilgilidir. Kur’an’da yer yer bu şartlar belirtilmiştir. Örneğin: iyilik yapanın yalnız Allah’ın rızasını esas maksat edinmesi, minnet ve eziyet etmemesi, bir karşılık beklememesi, yaptığı iyilikte ihtiyaç miktarını aşmaması gibi kriterlere uyması gerekir. Aynı şekilde iyiliği alacak olan kimsenin de o iyiliğe muhtaç olması, iyiliğin değerini bilmesi ve bu iyiliğin kendisine ulaştırılmasında asıl sahip olan Allah’ı unutmaması gibi bazı şartları taşıması gerekmektedir.
Söz konusu bu şartlara uygun olmayan iyilikler, iyilik olmaz. Ya heba olur, ya da iyilik yapana şer olarak döner. Mesela, minnet ve eziyetin iyiliği iptal ettiğini Bakara Suresinin 264. Ayeti şöyle bildirmiştir:
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.”
Şüphe yok ki, insanı en iyi bilen, insanı yaratan Allah’tır. Onun belirlediği kurallara uymayan iyilik bozulur, iyilik olmaktan çıkar. Bozulmuş bir gıda, zehir olur. Bozulmuş bir akıl, fayda vermez, zarar verir. İyiliğe muhtaç olmayan, iyiliğin kadrini bilmez. Böyle bir kimseye yapılacak iyilik, onu eğiterek iyiliğe müstahak hale getirmektir. Muhtaç olmayan veya kendini muhtaç hissetmeyen kimseye ya da ihtiyaçtan fazla miktarda yapılacak iyilik, onun şımarmasına, azgınlaşmasına ve iyiliğe kötülükle karşılık vermesine neden olur. Kur’an bu konuda da uyarıda bulunmaktadır:
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver Gereksiz yere de saçıp savurma Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür” (İsra, 26-27) Rabbine karşı nankör olanlar, acaba akrabasına, arkadaşına, ya da komşusuna karşı nankör olmaz mı?
Yine aynı surenin 29. Ayetinde de yapılacak iyiliğin sınırını çizerek, uyarıda bulunmaktadır. Fazlasıyla yapılacak iyiliğin doğacak sonuçlarına şöyle dikkat çekmiştir: “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa kınanırsın ve hasret içinde kalmış bir halde oturup durursun!” Bu ayet, tutumlu olmaksızın aşırıya kaçan bir cömertlik yapıldığı takdirde, hoş karşılanmak şöyle dursun, insanlar tarafından ayıplanacağına, dostluk göremeyeceğine dikkat çekmiştir. Aşırı cömertlik sonucu kişi mahrumiyet ve iflasa maruz kalınca kendisinden iyilik görenlerin çeşitli suçlama ve yaftalamalarıyla karşılaşır. İşte “İyilik ettiğin kimsenin şerrinden sakın!” hadis-i şerifi de bu ayetin bir nevi tefsiri durumundadır.
Demek ki ihtiyaçtan fazla cömertlik, cömertlik değildir Cimrilik de israf da kötüdür ama ikisinin ortası olan “sehavet” iyidir. Furkan 67. Ayette bu gerçek şöyle dile getirilmiştir: “Onlar, infak ettikleri zaman, israf etmedikleri gibi, cimrilik de etmezler. İkisi arasında bir denge tuttururlar.” Şunu da unutmayalım ki para harcamasını bilmeyenlere yüklü miktarda para vermek, iyilik olmaz. Aksi taktirde kurallarına uygun yapılmayan ve denge gözetilmeyen iyilikler, şerre dönüşebilir. Bu şerre dönüşen iyilik örneklerinin çokluğundan ötürü, “iyilikten maraz doğar” şeklindeki atasözü meşhur olmuştur.