Çaresizliği bilir misiniz bilmem ama kısaca anlatayım?
Düşünün, kendinize birkaç ağaç diktiniz. Hem de toprağı mümbit, suyu tatlı, iklimi hoş, güneşli bir bahçede! Her yıl, düzenli olarak; budamasını yapar, kenarlarındaki zararlı otları temizler ve toprağını nadaslarsınız. Siz bir bahçıvan olarak, size düşen ve gereken her türlü bakımını yapmışken; artık iş, ağaçların meyveye durmasına ve sizi sevindirmelerine kalmışken, Kalmışken kalmasına ama, ağaçların tam da çiçeğe ve tomurcuğa durdukları bir zamanda; önce şiddetli bir yağmur, ardından iri iri bir dolu, yetmedi arkasında da bütün ağaçları baştan aşağı kurutan bir hastalık bulaştığına şahit olunca; büyük umutlarla ekip meyvesini bekleyen bahçe sahibinin, ya da sizin güzele dair olan tüm hayalleri/hayallerinizi bir çırpıda yok edip eritiyor ya! İşte onun adı çaresizlik...
Düşünün ki, siz bir babasınız. Çocuklarınızın her birini; birer fidan misali okşayarak yetiştirdiniz... Zararlı ve tehlikeli kişilerden korudunuz, adap ve ahlaki düsturlarla büyütüp; fıtratlarının kirlenmemesi için elinizden gelen her imkanı kullandınız. Çocuklar birer birer büyüdüler, kimi çoluk çocuğa karıştı, kimi sırasını beklemeye durdu. Şen şakrak bir yuvanın, huzurlu bir yaşamın tam eşiğindeyken; ani esen bir illet fırtınası, fidanlarınızdan birine isabet edip onu yerlere serdiğini gördüğünüzü hayal edin. Fırtına dinse de, artık o fidanın bir türlü ayağa kalkıp o eski endamına kavuşamaması ne demektir?... Ne kadar budama ne kadar ilaçlama, ne kadar aşı uygulansa da; 'fidan almış olduğu o ağır darbeyle, hayatının şokunu yaşamaya başlamıştır artık!...
Tedaviler, uğraşlar, maddi ve manevi tüm imkanların seferber edilmesine rağmen; ailenin darbe yiyen fidanı o eski günlerine kavuşmaması neyse; işte, bu o babanın, annenin ve tüm ailenin gecesini ve gündüzünü karartan bir kabusa dönüşür! İşte bu da bir çaresizlik!
Düşünün ki, yıllarca çoluk çocuk birlikte çalıştınız. Gecenizi gündüzünüze kattınız, her taraftan kısıtarak, başınızı sokabilecek, kira derdinden kurtulacak bir ev yaptınız... Biraz daha gayret ederek, boyasını, badanasını, iç döşemelerini de bitirdiniz... Tam da rahat edeceğiz dediğiniz bir anda; Allah muhafaza ya bir depremle evinizin yerle yeksan olduğunu, ya da yakanıza bir illet, bir dert, bir sıkıntı, bir başka musibetin; bir ahtapot gibi yapıştığını ve adeta sizinle yatıp kalktığını görürsünüz de, elinizden hiç bir şeyin gelmediğine veryansın edip durursunuz. İşte Çaresizlik!
İnsanın hayatında çaresiz kaldığı en zor an; bazı şeylere bakıp da elinden hiçbir şeyin gelmediği andır! Ve Çaresizlik; bugün, şahsım adına, dünyada olup biten mezalim ve vahşetlere; başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere, maruz kaldıkları soykırıma bizim çaresiz kaldığımızdır. Rabbimden, bize mazluma el uzatmak için; hal çarelerinin kapılarını açmasını niyaz ediyorum!.
Kalın sağlıcakla efendim.