Dün Anneler günüydü. Özellikle çocukların anneler günü dolayısıyla gösterdikleri hediye alma çabası ve heyecanı çok güzeldi. Evet," Annelerin sadece bir günü mü olur? Her gün annemizi sevmeliyiz" gibi eleştirel söylemlere katılmamalar beraber, rahmetli annemin, özellikle anneler gününde kendisine aldığım hediyelerden çok mutlu olduğunu ve çok hoşuna gittiğini gördüğümden dolayı önemsediğim bir gün olmuştur. Anneler gününde özel ve güzel duyguların ayyuka çıktığı bir gün oluyor. Ben de bu duygu yoğunluğu içerisinde annemden söz etmek istedim.
Rahmetli annem ilkokula dahi gitmemiş ancak buna rağmen kendi çaba ve merakı sayesinde çok şey öğrenmiş, çok şey bilen bilge bir kadındı. En basitinden, çocuk eğitimi konusunda Şimdiki birçok bilim ve ilim ehlinin ortaya koyduğu “anne rolü” veya “çocuk eğitimi” gibi konuları hiçbir eğitim almadan yıllar önce bizlere bir hakkın uygulamış ve tabiri caiz ise bizleri mükemmel bir edep ile yetiştirmişti. Bir misafirliğe gidildiğinde nasıl davranmamız gerektiğinden tutun, misafir ağırlarken nasıl davranmamız gerektiğine kadar en ince detaylarda bizleri uyarır, sevecen ve tatlı bir eda ile bizleri bilgilendirildi. Ben annemin bana ve kardeşlerime deyim yerindeyse “bir fiske dahi “vurduğunu görmedim ve yaşamadım. Aynı zamanda bizlere sert veya kötü bir söz söylediğini de duymadım. Sadece biz çocuklarına karşı değil, çevresindeki herkese karşı da böyle bir durum ve davranış içerisinde olmuştur. Bu nedenledir ki annem, gittiği her yerde kısa bir süre zarfında çevre edinir, sevilir ve arkadaşları arasında sayılan ve hatırı olan bir kişi haline gelirdi.
Ben kendimi bildim bileli, annemin bizleri bu denli yetişime ve eğitme çabası içerisinde oluşundan dolayı rahmetli babamın bütün vaktini ilme, kitaplarına, talebelerine ayırması yönünde bir rahatlık veriyordu. Yani, babamın ilim ile uğraşmasında annemin de büyük bir desteği,çabası ve katkısı vardı.
Annem köyde kaldığı süre içerisinde, tarla ve ev işlerindeki iş yoğunluğu ve köy şartlarından dolayı öğrenmeye çok vaktinin olmadığını, ancak babamın memuriyet hayatına başlamasıyla birlikte köyden ayrıldıktan sonra zaman ayırabildiğini söylerdi. Bu nedenle köyden ayrıldıkta hemen sonra tamamen kendi çaba ve imkanlarıyla önce Kuan-ı Kerim okumayı öğremiş, daha sonraları da türkçe okuma ve yazmayı öğrenmişti. Oldukça azimli ve gayretliydi. Kur’an öğrendikten sonra kendi ısrarı ve gayretleriyle Kur’an alfabesiyle yazılı olan kürtçe “Akid-a İmané, ve arapça İbn-i Hacer El Eskelani hazretlerinin “Münebbihat” adlı eseriNİ, Şafii fıkhı olan “Nihayt’üt- tedrib” gibi kitapları dersler alarak okumuştu. Her gün birkaç cüz Kur’an okurdu. Günlük olarak en az bir defa olmak üzere ve zamanı olduğu durumlarda ise birkaç defa Cevşen-i Kebir okurdu. Mükemmel bir takva sahibiydi. Teheccüd, Duha (kuşluk), Evvabin gibi günlük nafile ibadetlerini dahi aksattığını hiçbir zaman görmedik. Her abdest aldığında mutlaka peşinden iki rekat “abdestin sünneti” dediği namaz kılardı. Birkaç kez hasta olduğunda, gece namazı için kalktığında ben ona “Anne neden kalktın, bak hastasın, daha çok hasta olursun” dediğimde ise tamamen banim onu “gece namazı kılarken” gördüğüm için bana kızmıştı.
Bütün derdimi, sırlarımı anneme anlatabiliyordum. Yalnız sigara içmeme çok kızdığı için ben de sigara içtiğim dönemlerden ta sigarayı bırakana kadar üzülmemesi için ona hissttirmeme çabası içinde oldum. Bu nedenle uzn yıllar sigara içtiğimi hiç bilmedi. Ancak annelik duygularının verdiği bazı “kerametvari” durumlarına da şahit olmuştum. Birini anlatmak isterim. Şöyle ki;
Görev yaptığım okuldaki odamda çalışıyordum. Odamda yalnızdım. O zamanlar kapalı mekanlarda sigara içme yasağı yoktu. Odalarımızda sigara içebiliyorduk. Ben de bir sigara yakmış içiyor ve çalışmama devam ediyordum. Telefon çaldı. Telefon kablolu telefon idi ki, henüz o dönemde mobil cep telefonları yoktu. sigarayı kül tabağına bıraktım ve telefonu aldım. Arayan annem idi. Bir şey sormak için aramıştı. Halhatır sorup biraz muhabbet ettikten sonra annem birden:
“-Oğlum sen sigara mı içiyorsun?” diye sordu. Bu soru karşısında kanım donmuştu adeta. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Birkaç saniyelik sersemlikten sonra kendimi toparlamış ve :
“-Yok anne, ne sigarası, ben içmiyorum” diye kekeme bir cevap verebilmiştim. Annem:
“- Allah Allah, sanki burnuma sigara kokusu geldi, demek ki yanılmışım “ dedi. Sonra da bana “ Bak sakın sigara içme ha, sakın bak içilen yerde bile durma diye tembihatta bulunup telefonu akapttı. Gerçekten donmuş, ama anneme de bir kez daha hayran kalmıştım… Zaten kısa sayılacak bir süre son ra da sigarayı tamamıyla bırakmak durumunda kalmıştım.
O nun namaz elbiselerini giymiş, gözlüğünü takmış, bembeyaz başörtüsü ile kuran okuduğu vaziyetini çok özledim…
Rabbim Anneme ve tüm ehl-i imanın ölmüşlerine rahmet eylesin. Mekânı cennettir inşallah…
Afiyette kalın