Yüce Allah’tan gelen “kün: ol!” emriyle bugünlerde dutlar olgunlaşmaya ve ağaçlardan dökülüp saçılmaya başladı. İnsanlar dut ağaçlarını görünce ilahi şerbet tulumbası dutları yemekten kendini alamıyor.
Dut ağaçları ilahî hazineden tüm canlılara yönelik mükemmel bir gıdayı taşıyan mübarek ağaçlardır. Yüce Yaratıcının, sinekten, böcekten, kuşlardan, insana kadar tüm canlıları gözeterek tasarladığı Kudret mucizesi bu meyve, insan için keyifli bir lezzet ama birçok canlı için hayat kaynağı bir rızıktır.
Küçücük bir canlı gelir bir dut tanesine yumurtasını bırakır sonra da uçup gider. Yavrular yumurtadan çıkınca o dut onlar için hem yuva hem anne hem rızıktır; onu yemeye koyulurlar, dutu bitirinceye kadar büyür ve uçup giderler.
Her bir ağaç, gayb âleminden yaşadığımız şehadet âlemine uzanmış kudret eli durumundadır. Zamanı geldiğinde dut ağaçlarının her bir dal ve budakları Rahmanî avuçlara dönüşür, ilahi hazineden avuç avuç doldurup tüm canlılara ziyafet sunarlar. Öylesine bereketlidir ki, bütün nefislerin iştahını çeken şeker tulumbası halindeki bu meyve adeta yağdırılır.
Peygamber (ASV)’ın mübarek elindeki bereket mucizesini andıran bu ağaçlar meyvesinin yanı sıra yapraklarından ipekböceğinin ipek üretmesiyle de mucizedir. Bu özellikleriyle başta insan olmak üzere bütün canlıların ilgisini çekmektedir. Bakım ve masraf gerektirmeyen Kudret helvası fabrikası durumundaki dut ağaçları öteden beri insanların sevdiği ağaçlar olmuş, herkes bu ilahi ziyafetten yararlansın diye her tarafa ekilir olmuştur. Ulaşılması kolay yerlere, avlulara, yol kenarlarına ekilmektedir.
Ancak şehirlerde yol kenarlarına, caddelere ve gelişigüzel her yere ekilen bu ağaçlar bazı sıkıntılara neden olmaktadır. Dut zamanı geldiğinde, etrafın kirlenmesine, rahatsız edici çeşitli sinek ve böceklerin toplanıp yığılmasına yol açtığı gibi, bu harika nimetin kıymetten düşmesine de sebep olmaktadır.
Bilindiği gibi insanın Rabbine karşı sorumlu olduğu önemli görevlerden biri “şükür”dür. Gerçek manada bir şükür, nimeti doğrudan doğruya Allah’tan bilmek, nimetin kıymetini bilmek, o nimete ne kadar muhtaç olduğunu anlamak ve nimetteki ilahi iltifatı düşünmekle gerçekleşir. Nimeti takdir etmeyen, ayaklar altına düşmesine sebep olan kimse, sadece sözle “Ya Rabbi çok şükür” demekle şükür yapmış olmaz. Nimet diye ekmeği öperek başına koyanlar, dutun da kudret harikası bir nimet olduğunu unutmamalıdırlar. Şehir merkezinde ve caddelerde dikilen dut ağaçları şükrün hilafına bir durumdadırlar. Çünkü ayaklar altında çiğnenmesi engellenemiyor; yeterince istifade edilemiyor; şehrin kirlenmesine sebep olduğundan değerden düşürülmüş oluyor.
Şehrin tozlu, kirli havasına, egzozlardan ve bacalardan çıkan zehirli dumanlara maruz bu meyve, istifade edilemeyen bir duruma düşmektedir. Şekerli ve yapışkan özelliği nedeniyle toz tutması, hassas oluşundan dolayı yıkamayla da lezzetinin zedelenmesi gibi durumlar, şehirdeki dutların insan için pek sağlıklı olmadığını gösterir.
Ayrıca gelip geçenlerin ayakları altında ezilip sürüklenmesi ve arabaların ezip yok etmesiyle diğer canlıların da bu nimetten yeterince istifadesi mümkün görünmemektedir.
Şehir merkezinde, caddelerde dut ağacı olmaz. Dut ağaçlarının yeri, şehir dışında tozdan dumandan uzak mekânlar, temiz bahçeler, köylerdeki uygun yerlerdir. Şehrin yöneticileri ve düzeninden sorumlu söz sahipleri bu durumu görmeli ve bu ağaçları şehirden alıp uygun doğal mekânlarına taşımalıdırlar. Şehrin güzelliği için meyve ağaçları yerine, süs amacıyla yetiştirilen meyvesiz ağaçlar tercih edilmelidir. Meyve veren ağaçlar şehir merkezinde yetiştirilmemelidir.
Fıstık, ceviz gibi ağaçlar ya da üzüm asmaları caddelerde uygun olmadığı gibi, dut ağaçları da uygun değildir. Bu nimet taşıyıcılarını değerden düşürmemek de hakiki şükrün bir parçasıdır.