"KUŞKUCU GÖÇEBELERE ÖVGÜ"

Dücane Cündioğlu'nun "Kuşkucu Göçebelere Övgü" başlıklı konuşmasını dinledim. Başlık Kant'tan mülhem. Üç saat süren bir konuşma. Sabırla, dikkatle, keyifle dinledim. Yapacak daha önemli bir işim yoktu çünkü. Ya okuyacaksın, ya dinleyeceksin, ya yazacaksın. Anladıklarımı kendi kelimelerimle, kendi cümlelerimle tembeller ve sabırsızlar için şöyle hulasa (daha doğrusu tefsir) edebilirim. İki tip var: kuşkucu göçebeler ve doğmatik yerleşikler. Şehir, din, ideoloji, düzen, nizam bunların hepsi doğmatik yerleşikler. Kuşkucu göçebeler ara sıra istilalar yapar. Surlarda açılan gedikleri onarmaya ve sıvamaya çalışır doğmatik yerleşikler. 

Üç kavram var: tefsir, şerh, tevil. Tefsir ve şerh daha objektif ve nesnel faaliyetler. Bir metnin maksadını muhataplara nesnel ölçüler içerisinde anlatmaya çalışır. Tevil, çelişkileri gidermeye çalışma faaliyetidir. Mesela "Allah kâinatı altı günde yarattı" buradaki gün (yevm) kavramı bizim anladığımız gün değil, Kur'an'ın günü. Mesela "kadınları dövün" ayeti var. Dövmek illa vurmak anlamında değil, sevin, cinsel ilişkiye girin anlamında da kullanılabilir. Mesela başörtüsü var. Buradaki örtü başın değil, göğsün örtülmesidir. Mesela "hırsızın elini kesin" ayeti var. Buradaki kesmek fiziki anlamda kesmek değil, mecazi anlamda hırsızlık fiilinden alıkoymaktır. Dindar bilincin ızdırapı ne kadar büyüktür! 

Bütün bunlar kutsal metnin açıklarını ve çelişkilerini örtmek için girişilen kurnazca "sıvama" faaliyetleridir. Kur'an'ı asrın idrakine söyletmek gayreti çelişkileri sıvamadan başka bir şey değil. Kuşkucuların işi açıkları yakalamak ve göstermek, dogmatiklerin işi onları sıvayarak savunmak. Modernlik öncesi yapılan şeyin adı tefsir iken modernlik sonrası yapılan şeyin adı tevildir. Şehirli dogmatikler içinde din adamları, siyasetçiler, politikacılar, ilahiyatçılar, tüccarlar, akademisyenler var. Bunlar ne kadar düşünürse düşünsün, ne kadar okursa okusun amaçları doğmatik kabullerini kuşkucuların saldırılarına karşı müdafaa etmektir. 

Göçebe kuşkucular hiçbir mahalleye, kiliseye, camiye, izme, ideolojiye, dine, paradigmaya bağlı olmayan özgür düşünceli felsefeciler. Kuşkucu nevabittir, ayrıksı ottur. Sokrates'in tabiriyle at sineğidir. Bunların tek bir amacı var: gedikleri, yamaları, çelişkileri görmek ve göstermek. Edip Yüksel, Mustafa Öztürk, Sinan Canan gibileri büyük kafalar ama sonuçta  doğmatikler hepsi. Din ve ideolojinin hiçbir farkı yok. Dolayısıyla İslam uleması ile Marksist entelektüeller arasında hiçbir fark yok. Bunun için Şerif Mardin'in ilk olarak 1969 yılında yayınlanan "Din ve İdeoloji" kitabı mutlaka okunmalı. 

Marksizm, İslamcılık, Hristiyanlık, Budizm, Faşizm, Leninizm, Hümanizm, Kemalizm hepsi aynı. Şehirli yerleşik dogmatiklerin inanışları. Bütün bu dogmatiklerin en iyi yaptığı şey inanışlarını tevil etmektir. Geçim kaynakları, varlık nedenleri bu. Şehirli dogmatikler olmadan toplum kurulmaz, millet oluşmaz, uygarlık kurulmaz, sanat oluşmaz. Tevil faaliyeti bilimde ne kadar gereksiz ve çirkinse edebiyatta o kadar gerekli ve güzeldir. Kuşkucunun en büyük sermayesi kuşku duyma cesareti göstermesidir. Kuşku duyduğu doğmatik kabullerin yerine yenisini ikamet etme veya teklif etme zorunluluğu yoktur. Kısaca tarih şehirli yerleşik doğmatikler ile göçebe kuşkucular arasında yaşanan bir çarpışmadan, bir diyalektikten ibarettir. En iflah olmaz kuşkucular bile temelde yine doğmatiktirler. Çünkü bütünüyle doğmatizmden kurtulmak imkansızdır. Göçebe kuşkucular filozoflardan çok sofistleri hatırlattı bana. 

Evet Sokrates, Eflatun, Aristoteles, Kant, Hegel gibi büyük filozoflar mevcuttan kuşkulandı ama mevcudun yerine yenisini de teklif ettiler. Aksi halde felsefe pasif bir kuşku duyma eylemi ve salt eleştirisellik dışında herhangi bir anlam ifade etmez. Göçebelerin bir parça yağmacı olduğu unutulmamalı. Yani salt kuşkucular bir parça yağmacıdırlar. Aslında bütün bunları Harari Sapiens'te çok daha derli toplu bir şekilde özetliyor. Sohbet olarak keyifliydi. Ama üç saatte dediklerini birkaç sayfada efradını cami ağyarını mani bir şekilde yazıya dökseydi daha güzel olurdu.