CAN SIKINTISI

İnsana musallat olan sorunlardan biri sıkıntıdır. Hayat güzellikleri ve lezzetleriyle beraber sıkıntılarla da doludur. Gazze soykırımı ve İsrail vahşeti gerçek müminlerin yüreğini dağlamış, insan olan herkesin en azından canını sıkmıştır. Basit nedenlerle bile canı sıkılan insanın, İsrail vahşetine karşı hiçbir sıkıntı duymaması düşünülemez.  Maalesef bu canavarlık karşısında sıkıntı duymayan insanların az olmadığını görüyoruz. Köpeğin parçaladığı çocuğa üzülüp İsrail’in parçaladığı çocuklara acımayan insan İsrail kadar canavardır. 

Rahatsız edici durumların verdiği sıkıntılar bellidir ancak hiçbir sıkıcı unsur görünmemesine rağmen insanda oluşan sıkıntılar vardır. Halk arasında can sıkıntısı denilen şey aslında ruhun, istediğine kavuşamaması sonucu meydana gelen bir durumdur. Ruh, kendisine haz ve mutluluk veren şeylerden de bir süre sonra ve tekrar ettikçe sıkıntı duymaya başlar. 

İnsan, büyük beklentisi olduğu ve “kavuşursam artık hiçbir sıkıntı yaşamayacağım” diye düşündüğü bir şeyle karşılaştıktan bir süre sonra, ruhundaki beklentiyi karşılayamadığını görüp yaşayınca sıkıntı devam eder. Bazen olur ki, kavuşmak istediği şeyin özlemi, kavuştuktan sonra aldığı lezzetten çok daha fazla olur. 

“Kavuşma” gerçekleştiği halde beklentileri karşılamayınca, ona ulaşmadan önceki özlemi özlemeye başlar. Yeterince cevap bulamayan bu tür beklentiler tekrar ettikçe bir deneyim kazandırmıştır. İnsanlığın yaşadığı bu deneyimler, “Özlem vuslattan daha lezzetlidir” şeklinde bir özdeyişle ifade edilmiştir. Hâlbuki bütün bunlar ruhu oyalamaktadır. Araya zaman girince “belki farklı bir şey bulurum” düşüncesi ruhu bir süreliğine rahatlatır ancak bu, geçici ve yalancı bir oyalamadan ibarettir. Gerçekte dünya hayatında insanı tam olarak rahatlatan, sıkıntısını gideren hiçbir şey yoktur. Çünkü insan sonsuz hayata aday olarak yaratılmıştır. Bu dünyanın yerleşik halkı değil, bir misafirdir. Misafir hiçbir zaman evindeki kadar rahat etmez. Bu itibarla dünya hayatı onu tatmin etmekten uzaktır. “Dünyada rahat yoktur!”  Hadis-i Şerifi bu açıdan çok manidardır. 

Aslında sıkıntı ruhla ilgili olduğundan ruhu sıkan neden çözülmedikçe sıkıntı devam edecektir. Ruh manevi olduğu için cismani hızlardan daha hızlıdır. İnsanın aceleciliği bir yönüyle bundan kaynaklanmaktadır. Ayrıca mutlak ve özgür bir yaratılışa sahiptir. “Ben Âdem’e kendi ruhumdan üfledim” (Hicr,29; Sad,72) mealindeki ayet, insan ruhunun İlahi özelliklere benzer özelliklerle donatıldığına işaret etmektedir. Akılalmaz bir ölçüde hızlı, latif ve özgür yaratılışa sahip ruh,  tamamen maddi, kesif ve hantal bir bedene hapsedilince elbette ki sıkıntı duyacaktır. Sebebi bulunamayan sıkıntıların asıl nedeni budur. 

Monotonluk ruhu sıkar, sürekli değişim ise ruhu rahatlatır. “Her yenide lezzet vardır” şeklindeki Arap atasözü de bu nedenle söylenmiştir.

İnsanın göz ardı ettiği ama önemli olan bir sıkıntı da rahatlıktan kaynaklanan sıkıntıdır. İsot yiyip ağzını yakarak alınan lezzet gibi, çalışıp yorulmak emek sarf ederek rahatlamak da insana mahsustur. İşsiz kimselerin daha çok sıkıntılı olduğu, çalışanların ise daha rahat olduğu bir gerçektir.

Kâinatta atom çekirdeğinden güneş sistemine kadar her şey deveran etmektedir. Gözle görülmeyecek kadar küçük ve göze sığmayacak kadar büyük her şey kendisine tayin edilen yörüngede dolaşıp durmaktadır. Aynen bu cisimler gibi, manevi varlıklar da bir deveran içindedir. Gece gündüz, mevsimler, havanın ısınıp soğuması, kâinatta durmaksızın gerçekleşen bir devridaim bulunduğunu göstermektedir. Örneğin yaz mevsiminde hava ısındıkça ısınır; bu ısınmanın sonucu denizlerden buharlaşan sular bir süre sonra yağmura dönüşür; bunun sonucu olarak da bir süre serinlik gelir. Yağmurların bitmesiyle tekrar sıcaklık yüzünü gösterir. Bu haller, devridaim şeklinde devam eder. 

İnsan hayatında da mevsimleri andıran zaman dilimleri bulunmaktadır. Çocukluk, baharı; gençlik, yazı; yaşlılık, güzü; berzah hayatı da kışı andırır. Mevsimlerde deveran eden sıcak soğuk, güzellikler ve olumsuzluklar gibi, ömür mevsimlerinde de rahatlık ve sıkıntı, kolaylık ve zorluk bir devridaim olarak tekrar eder. Bazen sıkıntı olur, onun yerini ferahlık alır, sonra yine sıkıntı başlar. Rahatlık da sıkıntı da sürelidir. Sıkıntının bitmesi ferahlık, ferahlığın bitmesi sıkıntıdır. Bu itibarla, ferahlık anlamına da gelen İnşirah suresinde iki kez tekrarla “Şüphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır.” buyrulmuştur.

Hayattaki sıkıntılar sabırla karşılanıp iyi değerlendirilse, insanın ruhen tekâmülünde önemli dersler olur. Çünkü ruhta tohum gibi ekilen yetenekler sıkıntılarla filizlenir. En mükemmel insanların en fazla sıkıntılar yaşamış olanlar olduğuna tarih şahittir. Sıkıntılar ders olduğuna göre arada görülen rahatlıklar ise birer teneffüs durumundadır. Gazzeli Müslümanların maruz kaldıkları dayanılmaz acıları gördüğümüz halde, bizim basit nedenlerle oluşan can sıkıntısını düşünmemiz dahi doğru değildir.