31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti'nin Türkiye genelinde seçimleri kaybetmesi, sandık sonuçlarının ötesinde sembolik bir anlam da taşıyordu. "İstanbul düşerse Gazze düşer" sözleri, partinin tabanında ve muhalif cephede farklı yankılar uyandırdı. Bu yazıda, AK Parti'nin Türkiye genelinde yaşadığı yenilgiyi, bu sözlerin ışığında ve daha geniş bir çerçevede sesli düşünmeye çalışıyorum.
AK Parti'nin son yıllarda artan kutuplaştırıcı dilinin ve "hain, terörist, fetöcü" gibi yaftalamaların seçmen nezdinde nasıl bir karşılık bulduğu, Türkiye genelinde seçim sonuçlarında açıkça görüldü. Özellikle muhalif seslerin susturulmaya çalışılması ve eleştirilere tahammül gösterilmemesi, geniş bir kitlede tepki yarattı.
Ekonomik eşitsizlikler ve artan hayat pahalılığı da AK Parti'nin oy kaybetmesinde önemli rol oynadı. Memura verilen zammın emeklilere verilmemesi, adalet duygusunu zedeledi ve "bizden değiller" algısını güçlendirdi.
Deprem konutlarının kurada menzile, milletvekillerine ve varlıklı ailelere öncelik verilerek dağıtılması, liyakat yerine torpilin ön plana çıkması ve lüks makam araçlarıyla yapılan konvoylar da AK Parti'nin "halktan kopuk" imajını pekiştirdi.
Depremde yaşanan ihmallerin ve sorumluların yargılanmaması da, seçmenlerin vicdanında derin yaralar açtı. Adalet duygusunun zedelenmesi, AK Parti'ye olan güveni sarsan en önemli etkenlerden biri oldu.
Sonuç olarak, AK Parti'nin Türkiye genelinde yaşadığı yenilgiyi, tek bir nedene bağlanamaz. Kutuplaştırıcı dil, artan eşitsizlikler, adaletsiz uygulamalar ve halktan kopukluk algısı, bu yenilginin temelini oluşturuyor.
Velhasıl Türkiye düştü ama Gazze herşeye rağmen hala ayakta...