Şehirlerin en büyük sorunlarından biri gürültüdür. İnsan psikolojisini etkileyen ve stres gibi sağlık sorunlarına yol açan bir kirliliktir. Hatta baş dönmesi olarak bilinen vertigo hastalığının müsebbiplerinden biridir. Bazı meslekler gürültüyü kaldıramaz. Özellikle okulların bulunduğu yerlerde gürültü olmamalıdır. Öğrencilerin ve öğretmenlerin derse konsantre olmalarını engelleyen en büyük etken gürültü kirliliğidir. Sessiz bir ortam, verimli ve faydalı ders için zorunludur. Bu nedenle okulların şehir gürültüsünden uzak mekânlarda bulunması gerekir. Ancak her yıl inşa edilen okul binalarının azımsanmayacak sayıda olmasına rağmen sürekli artan öğrenci nüfusuna karşı yetersiz kaldığı ülkemizde bu mümkün görünmüyor.
Yalnız okullarda derse değil, evlerde de bu gürültü huzurlu, huşu içinde bir ibadete, sükûnetli bir ortamda ilmi çalışmalar yapmaya, sakin kafayla ilmî ve dinî tefekküre engel olmaktadır.
Araba, satıcı, düğün ve müzik gürültüleri derken, son zamanlarda buna seçim gürültüleri de eklendi. Partiler adeta gürültü yarışına girmiş durumdalar. Kimin sesi daha çok çıkarsa onun kazanacağını düşünüyorlar herhalde. Biz öğretmenler ders sırasında iken yüksek gür sesli müzik ve bağırtılarla partinin biri gidiyor, diğeri geliyor. Tam derse adapte olmuşken aniden yoldan geçmekte olan bir arabadan, aniden kulakları patlatırcasına bir müzik gürültüsü ve ardından bir konuşma sınıfı dolduruyor. Ve bunun sonu gelmiyor, sıklıkla yaşandığı için bir türlü dersin huzuru sağlanamıyor. Bir de bu gürültüyü savunanlar var: Efendim bunlar demokrasinin renkleriymiş, yok demokrasi şenliğiymiş, şöyleymiş de böyleymiş… ve daha bir sürü hikaye. Acaba demokrasi dersin huzurunu bozmak mıdır? Demokrasi ilme ve eğitime karşı mıdır? Yoksa demokrasi başkalarını rahatsız etmek midir? Kur’an ve ezan sesinden rahatsız olanlar, nedense bu siyaset gürültülerden rahatsız olmuyorlar.
Siyasilerin hızını alamayıp bazı okulları da ziyaret ettiklerine orada konuşmalar yaparak reklam amaçlı faaliyetler yaptıklarına şahit oluyoruz. Hani okula siyaset girmemeliydi?
Seçim dönemlerinde ya okullar tatil edilmeli, ya da bu gürültülere bir sınır getirilmelidir. Düşünsenize, her meslek erbabı bu siyasi partilerin yaptığı gürültü kadar “gürültü haklarını” kullansalar ne olur? Siyasilerin de birtakım hakları vardır elbette, ancak her gün her saat güçlendirilmiş hoparlörlerle sokakları çınlatmak, ortalığı velveleye vermek hak olmaktan çok benim gibi sükûnete muhtaç kimselere haksızlıktır. Zaten caddeler, sokaklar bayrak ve amblemlerle süslendirilmiş; billboardlarda, afişlerde her türlü reklam ve tanıtım yapılmış; parti liderleri, yetkilileri ve adayları halkı meydanlara toplayıp gerekli propagandayı yapıyorlar; radyo ve televizyonlarda siyaset programlarından geçilmiyor, tüm bunlara bir şey dediğimiz yok ama sokak ve cadde gürültüleri tahammül sınırını zorluyor. Hele evinin yanında seçim bürosu bulunuyorsa işte o zaman yandı. Unutulmamalıdır ki, evlerin çoğunda sıkıntı yaşayan yaşlılar ve hastalar var, sükûnet gereken çocuklar var. Bunlara saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Seçim gürültüleri şenlik mahiyetinde olsa da Gazze’deki soykırımdan dolayı Gazze matemini tutan müminleri incitmektedir. Gazze’de her gün bebekler, çocuklar, kadınlar ve masum insanların canavarca öldürülmesine kalbinde bir hardal tanesi kadar iman veya bir kırıntı vicdan bulunan hiç kimse duyarsız, ilgisiz kalamaz. Gazze’de masum Müslümanların başına gelen bu akılalmaz vahşet karşısında müminler hüzünlü, yaslı, yürekleri yaralıdır. Böyle bir zaman ve ortamda düzenlenen eğlenceler, hele gürültülü şenlikler, bu insanlara saygısızlıktır, en basit deyimle ayıptır. Elbette içleri yanan, Gazze’ye duyarlı, siyasetçilerimiz de vardır, onları tenzih ederiz ama seçim çalışmalarını yürüten tüm siyasilerden bu hususa dikkat etmelerini bekliyoruz.
Siyasetin gürültüsünden başka can sıkıcı bir işlevi daha vardır. O da farklı siyasi fikirlere mensup insanların birbirlerine tahammül etmemesidir. Evet, seçimler yaklaştıkça ilgili ilgisiz herkeste heyecan artıyor. Her şahsın siyasi bir fikri ve bir partiye sempatisi olabilir ancak bu çekişmeye, birbirlerini kırmaya sebep olmamalıdır. Hele akraba ve dostlar bundan tamamen uzak durmalıdır. Akrabalık büyük bir nimettir ve her türlü siyasi görüşün üstündedir. Geçmiş zamanlarda birbirleriyle asla uzlaşmaz profili çizen, neredeyse birbirlerine düşman tavırlarıyla görünen siyasetçilerin bile seçimlerden sonra bir araya geldiklerini, koalisyon kurduklarını, hiçbir şey yokmuş gibi, geçmişte yaptıklarının bir rüyadan ibaretmiş gibi bir tutum içine girdiklerini milletçe görmüşüzdür. Ancak akraba ve dostların kırılan kalpleri ne yazık ki onarılamamıştır. Hani derler ya “siyaset camiye, okula ve kışlaya girmemeli” derler ya, ben de dördüncüsünü ekliyorum: akrabalar arasına da girmemelidir.
Yüce Yaratıcı, Müslüman toplumu dört bağla birbirlerine bağlamıştır. Bunlar, “yakın akrabalık, uzak akrabalık, merhamete muhtaç kimselere merhamet duygusu ve inanç sisteminin çerçevesi içinde yer alan kapsamlı insanlık bağının en güçlüsü olan din kardeşliği” şeklindedir. Siyasi çekişmeler bu toplumsal bağlara zarar vermemelidir. Bu nedenle karşılıklı saygı esas alınmalıdır.