Bilmem bu kaçıncı yazımız Gazze ile ilgili. Gönül isterdi ki bu son yazımız olsun.
Ramazan geldi. Hoş geldin. Ancak, gönüller yaralı. Sahurda yediklerim, boğazım da düğümlendi. Hala bombalar yağıyor Mazlum ve Masum Gazzeli kardeşlerimin üzerine. Boğazım da nasıl lokmalar rahat geçsin. Ehli vicdan sahibi bir insan olarak. Yaralıyım. Dertliyim. Uykusuzum. Her yastığa başımı koyarken, Gazze'nin hali geliyor gözümün önüne. Nasıl rahat uyuyabilirim? Açlıktan kırılan bebeklerin sesi kulaklarımdan çınlıyor. Ondan yaralı bu gönül. İftar sofrası gelecek önüme. Çeşit çeşit yemekler, içecekler. Bilmem hangi nimetleri sayayım. Ben bu nimetler ile, "Bismillah" deyip açarken iftarımı, birden Gazzeli kardeşlerimin iftar sofrası geliyor gözümün önüne.
Ve diyorum. Ey uçan kuşlar ne haber Gazze den. Manen bana sesleniyorlar. Ne sofra var ne de bir bardak su. Gazze de. Çünkü onlar açlıktan ve susuzluktan kırılıyorlar. 21.yüzyılda. En medeni ülkelerin eli ile aç ve susuz bırakılıyor bu coğrafya. Batı dediği tek dişi kalmış canavar. Söz konusu Müslüman kanı ise, helaldir! bu canavarlara.
Rabbim! Nusrettin ile yardım et! Bu Ramazan hürmetine. Gazze de destan yazanlara. Kardeşlerime Selam olsun. Şehadet ayetlerini hatırlatıyor biz Müslümanlara.
Evet, onlar vatanı için, Kudüs için her şeyi göze aldılar. Ölmeyi, aç kalmayı, susuz kalmayı.
Allah'ım onların Şehadetini kabul eyle. Dilerim bu son yazım olsun Gazze için yazdığım yazı. Şafakta bir güneş doğsun Kudüs ve Gazze üzerine. Felaha ersin tüm yeryüzü...
Kalın selametle...