Gündemimiz, dolaylı veya direkt Gazze’dir aslında. Öyle de olmalı. Çünkü ümmet orada ve savaşıyor. Kendini ümmete isnat edenlerin çoğu ümmete soykırım uygulayanlarla saf tutmuş olsa da.
7 Ekim, tüm Müslüman kılıklı münafık Siyonistleri deşifre etti. Hala da hayasızca ağız atmaktalar meydandaki ümmetin yiğitlerine. Bunlardan şahsen umudum yok. Sadece bu küresel tasarımın yeni nesile zarar vermesini engeller yeni nesli bu tiyatrolara karşı bilinçlendirebilirsek dahi çok büyük bir iş başarmış olacağız. Bu kirli ve ayrıştırıcı, bölücü, kışkırtıcı, ırkçı, tekfirci, şucu, bucu söylemlerle siyonizme amigoluk yapan kesimlerin şerrine karşı toplumu korumak önemli bir iştir ve zordur.Bunun dışında yapacak fazla bir şey yok.
Neyin ne olduğuna anlamak isteyenlere birçok örnekten biri olan aşağıdaki belge niteliğindeki haber bile yeterli:
"Parçalanmış çocuk cesetlerinin görüntülerini gördüm. Bu çocukları bombalayan benim vergi mükelleflerimin dolarlarıdır” diyen aktiviste, “Biliyor musun? Yani eğer kendini daha iyi hissetmeni sağlayacaksa, hepsini öldürmeliyiz diye düşünüyorum”
Bu sözler ABD’nin Tennessee eyaletinin Cumhuriyetçi Kongre üyesi olan Ogles’e ait. https://ydh.com.tr/d/18508/abd-li-kongre-uyesi-gazzedekilerin-hepsini-oldurmeliyiz
*
Batının, vekilleri İsrail adına yürüttükleri savaşı/soykırımı bitiremedikleri görülüyor. Zira eski günler geride kaldı ve caydırıcı ve tahkim edilmiş bir hedefe/sonuca ulaşamadıkları için hem saha dışında hem sahada, her türlü yola başvurarak şanslarını sonuna kadar kullanma niyetindeler. Bu durum ise her an savaşın yayılması ve daha da alevlenmesi ihtimalini canlı tutuyor.
Öte yandan uluslararası tepkiler ise özellikle UAD süreci ile daha da somutlaşıyor. Bu kervana, Güney Afrika’ dan sonra Brezilya da katıldı. Güney Afrika UAD’ dan, genel anlamda İsrail’in soykırım suçunu işlediğini tescil ve teyit etmesini talep ederken, Brezilya da İsrail’ in işgalci olduğunun teyidini mahkemeden istiyor. Büyükelçisini de geri çekti. Yemen, ABD ve İngiltere’ yi Yemen’ e düşman ülkeler olarak ilan etti. Irak; ülkede ABD güçlerine artık gerek olmadığını daha net ve sık talep ediyor.
Yine UAD’ da Şili temsilcisi Torrijo ise
"İsrail'in sistematik ihlalleri, Filistinlilerin haklarını etkin bir şekilde korumak için işgale son verilmesini gerektirmektedir. İsrail bu ihlalleri durdurmak, tam tazminat ödemek ve tekrarlanmayacağına dair uygun güvenceler sunmakla yükümlüdür. Diğer devletler de bu durumun sona erdirilmesi için işbirliği yapmakla yükümlüdür." Şeklinde konuşarak somut bir şekilde tam tazminat ve bir daha tekrarlanmaması gibi bir güvence talep etti.
“Çocukları bombalarla katletmek çirkinliktir.” Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bundan anlaşılan ise yeni bir dünya için umutlu olmakta yarar var ve bunun birçok nedeni var.
Bu bağlamda bakıldığında, Afrika umut veriyor, Güney Amerika umut veriyor, Batı Asya umut veriyor. İnsanlık vicdanı küresel resmi deşifre ettikçe bu umut, katlanarak büyüyecektir…
*
Düşman, kaçınılmaz yenilgisi yolunda ilk sarsıcı darbeyi 7 Ekim’ de aldı ve bunu telafi etmek için bir soykırıma girişti ve tamamladı, ikincisine ise devam ediyor… Bu, Filistin’in kurtuluş savaşı değil, ümmetin de kurtuluş savaşı. Bu yüzden bedeller ödenmesi kaçınılmaz ancak en ağır bedeli Gazzeliler üzerinde bıraktık. Bu, dehşet derecede orantısız karşılık üzücü ancak bu karşılık, aldığı darbenin stratejik acıtıcılığının da bir göstergesi. Hiç kuşkusuz 7 Ekim Devrimi, İsrail’i geri dönülmez bir yola sokmuş, kimyasını, şeklini ve senkrizasyonunu/dengesini, onarılamaz şekilde bozmuştur.
Görünen o ki; bu savaş bitmiş gibi görünse bile bitmiş olmayacak ve İsrail, eskisi gibi var olamayacaktır. Bir süre daha ve sadece şekilsel bir varlığa sahip olacaktır. Değil Suudi Arabistan ile onların piri Ebucehil ile bile normalleşse yine de bu durum değişecek değildir. Esasen Suudi ve diğer “normaller” şimdiden kendileri için kaygılansalar daha iyi ederler. Zira aralarında ontolojik ilişki bulunan tüm İsrailler, 7 Ekim öncesine dönebilecek değiller. İsrail ve sahipleri, daha fazla çocuk kanı dökerek ve yıkım yaparak bu savaşı kazanamayacaklarını artık bilmektedirler.
Batının manevraları ise yanlış bir organ nakli ile yabancı bir vücuda nakledilmiş ve ölmekte olan ve İsrail’e kalp masajı yapmak ve yaşam destek ünitesinin fişinin çekilmesini önleyerek ölüm döşeğindeki hastanın bir süre daha nefes almasını sağlamaya çalışmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir.
Resim şu; İsrail, ne yaparsa yapsın; Aksa Tufanı’ nın açtığı yıkımı telafi edemez. İşte umutlu olmamızı gerektiren neden bu. Tüm acılara, kuralsızlıklara ve orantısızlığa, ahlaksızlığa rağmen yine de umutlu olmalı mıyız?
EVET.