Aziz ve Celil olan Allah, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Resulüne izzet, şeref ve saygınlık verdiği gibi, ümmetinin de izzet ve şerefle yaşamasını istemiş, Müslümanları izzetli ve şerefli kılmıştır. Ağırlıklı olarak hakiki imanı elde eden ve samimi bir şekilde Allah’a bağlanan kullardan oluşan Ümmet-i Muhammed (ASV)’a dünya halkları içinde saygınlık, izzet ve şeref bahşedilmiştir. Bu, “habibullah” unvanına sahip mübarek Resulüne verdiği büyük değerin nişanesi olarak Yüce Allah tarafından bağışlanmış büyük bir nimettir.
Peygamber (ASV)’ın içinden çıktığı kabilesi olan Kureyş’in, Beytullah’a ve ziyaretçilerine yaptıkları hizmetlerden ötürü, saygınlık, izzet, şeref ve samimiyet anlamlarına gelen “ilâf” ile taltif edildikleri, Kureyş suresinde bildirilmektedir. İman nurunun etkisiyle bu büyük değer olan îlâf, sahabe ve tabiînde en belirgin şekilde görünmüş, ümmetin genelinde nesilden nesile tevarüs edegelmiştir.
İzzet, iman nurundan geldiği için, cesaret, şecaat, ihsan, diğergamlık gibi birçok güzel hasletleri de içinde barındırır. Ümmetin şahs-ı manevisinde en etkin surette tezahür ederler.
Ancak bilinmelidir ki “Muizz: aziz eden” ve “müzill: zelil kılan” simlerinin sahibi olan Allah, Ümmet-i Muhammed’e izzet ve şeref bağışladığı gibi, izzeti hak etmeyenleri rezil ve zelil eder, “îlâf”a layık olmayanlardan onu geri alır.
İşte bu asrımızda ümmetçe sayımızın çok çok artmış olmasına rağmen, izzeti bize kazandıran birçok değerlerimizi yitirdik, ümmet şuurundan uzaklaştık. Sahip olmamız gereken hasletlerimizi büyük ölçüde kaybettik. Asya, Avrupa, hatta Afrika kıtalarına hükmeden Bizans imparatorluğuna büyük bir cesaretle karşı dikilen ve onların uykusunu kaçıran sahabe efendilerimizin yolundan gitmedik. Müslümanlar olarak semavi bir kardeşlikle birbirimize bağlandığımız halde bütün gücümüzle birbirimizden kopmaya çalıştık. İhtilaflardan, fırkalara bölünmekten, birbirimizle çekişmekten hiçbir fazilete fırsat bulamadık. Binlerce ittifak sebebine rağmen ihtilaflarla birbirimizden uzaklaştık, binlerce ihtilaf sebebine rağmen kâfirler bize karşı birleştiler. Sahabenin Kur’an’da övülen “kâfirlere karşı şiddetli, birbirlerine merhametli” şeklindeki vasıflarına karşılık, biz bu vasfı “kâfirlere karşı hoşgörülü, birbirimize şiddetli” şekline dönüştürdük. Ve daha bir sürü saçma sapan, müminlikle bağdaşmayan, Müslümanlığa yakışmayan, münafıklara mahsus vasıflar edindik.
Bunların sonucu olarak imanımız zayıfladıkça zayıfladı, dini değerleri önemsememeye başladık. Şecaatimiz, cesaretimiz kırıldı. Öyle ki, iki milyar nüfusa sahip ümmet, 9 küsur milyon nüfuslu korkak Siyonist Yahudilerden korkar oldu. Zulümde benzersiz olan İsrail, ümmetin duyarsızlığını, şecaatsizliğini, zulme karşı sessizlik ve hareketsizliğini anlayınca daha da canavarlaştı, vahşete olan iştahı tarihte eşi benzeri görülmemiş bir doruğa ulaştı. Gece gündüz, aralıksız, aylarca bebeklerimizi, çocuklarımızı, kadınlarımızı, masum ve savunmasız insanlarımızı topyekûn şehit ettiler. İnsanlık tarihi boyunca böyle bir soykırım, böyle bir vahşet ne görülmüş, ne duyulmuş. Milleti, kavmi, dindaşları böyle bir soykırıma maruz kalsın da bir iki cılız ses dışında hiç kimseden bir tepki gelmesin, bu da ne duyulmuş, ne görülmüştür. Demokrasileriyle övünen ülkelerde mel’un İsrail’e karşı demokratik eylemler bile yasaklanmış. Ordularıyla övünen, hiçbir ülkeden ses çıkmıyor. Ülkelerinin yöneticilerini en azından İsrail’le ilişkilerini kesmeleri için uyaranlar tutuklanıyor. Uluslararası yardım kuruluşları, Gazze’ye yardım girmesini engelliyor. Bebekler bombalarla parçalanıyor, hayatta kalanlar da açlıktan, ilaçsızlıktan ölüyor, bütün dünya seyretmekten başka bir iş yapmıyor. Bütün bu hallerimiz zillet değil midir? İsrail’e kalan böyle bir dünyaya lanet olsun!
Ümmet olarak bize bahşedilen izzet nimetinin elimizden alındığını görüyoruz. Elliyi aşkın İslam ülkesi, İsrail korkusu karşısında boynunu bükmüş, rezillik çulunu başına geçirmiş, sessiz ve hareketsiz durmaktadır. İslam ülkelerinin halklarının çoğu artık Gazze haberlerini de dinlemiyor. Haber kanalları da Gazze haberlerini en sona atmış, cılız bir şekilde bir-ki sözle geçiştirmeye başlamışlardır.
En garip, en acıklı, en zelil ve en sefil olanı ise, iki milyar Müslümanın İsrail’i açıkça destekleyen kâfirlerin kurduğu mahkemelerinden ümit beklemeleridir. Yani anlayacağınız, zalim soykırımcı kâfir, kendisini destekleyen diğer zalim kâfirlere şikâyet edilmiş, müslümanlar onların bu katliamı durdurmalarına ümit bağlamışlar. Bu felaket, Nuh tufanından beter! Bu utanç yüzümüzü ve içimizi karartmaya yeter.
Şehid ve gaziler şehri Gazze kazanıyor ama maalesef biz ümmetçe kaybediyoruz. Allah için birbirimizi uyaralım, kendimize gelelim, en azından İsrail’i, yandaşlarını, gücü olduğu halde ona karşı harekete geçmeyenleri boykot edelim. Umulur ki îlâf nimetini yeniden kazanırız. İslam’ın izzetini koruyan Müslümanlara selam olsun!