MEHMET OKUYAN

Yıllardır üzerinde çalıştığı otuz ciltlik tefsirini tamamladığını söylüyor ilahiyatçı bir akademisyen ola Mehmet Okuyan. Evvela hayırlı olsun diyelim! Nedense kendileri Kur'an'ın otuz katı kadar kitap yazarlar, konuşurlar, satarlar ama Hz. Peygamber'e bu meyanda iki çift kelamı çok görürler, ona isnat edilen sözlerin hemen hepsine uydurmadır derler. Garip doğrusu!

Bir zamanlar ilahiyat okumalarım arasında o da vardı. Kabir azabı ile alakalı koca bir kitabını okumuştum. Hiç üşenmeden ve usanmadan. Temel tezi kabir azabı daha doğrusu kabir hayatı (âlem-i berzah) denen bir şeyin olmadığı. Bazı ayet ve hadisler böyle bir alemin olduğuna delalet ediyordu bazı ayetler ise olmadığına. Cumhur-u ulema birinci kanaati paylaşıyordu. Hasılı, diğer bütün ilahiyat konuları gibi girift ve netameli bir konuydu. Garip olan o kadar kıymete haiz hayati konular dururken böylesi gaybi ve iman esaslardan olmayan bir konu hakkında koca bir kitap kaleme almak. Onun için Mehmet Okuyan denince aklıma hep kabir azabı geliyordu. 

Mehmet Okuyan benlik değildi, bana göre değildi ama daima mütevazi ve mutedil geldi bana. Gelenek ve modernlik arasında orta bir yerde dururdu. Sifil ve Cübbeli gibi katı bir gelenekçi değildi. Aynı şekilde Yaşar Nuri ve İslamoğlu gibi fazla yenilikçi de değildi. Namazla ilgili bir konuşmasını dinlemiştim ve çok hoşuma gitmişti. Sevgili Alper Kuter hocanın paylaşımı vesileyle Atatürk ve silah arkadaşlarıyla ilgili bir paylaşım yaptığını öğrendim. Orada Atatürk ve silah arkadaşlarına rahmet diliyordu. Bundan dolayı eleştiri yağmuruna tutuluyordu. Eğri oturup doğru konuşmak lazım. Bir müslüman ateist olduğuna inandığı biri için rahmet dileyemez. Çünkü böyle bir yetki peygamber dahil hiç kimseye verilmemiştir. Ama o şahıs açıkça "ben ateistim!" demedikçe onun gerçek anlamda bir ateist olduğunu söylemek yanlış olur. 

Atatürk'ün böyle açık bir beyanı ve ifadesi yok bence. Bu manaya hamledilen bazı ifadeleri var sadece. Bahsi geçen ifadelerin gerçekten Atatürk'e ait olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Yaptığı icraatlardan yola çıkarak değişik yorumlar yapılabilir. Hazretin dindar olmadığı, dine karşı mesafeli olduğu, kısmen bohem bir hayat yaşadığı bilinen bir gerçek. Rahmet dilemek, "Allah taksiratını affetsin!" anlamında ise sorun yok. Kanaatimce rahmet dilemek yerine vatana ve ülkeye yaptığı hizmetlerden dolayı bireysel olarak teşekkür etmek, minnet beslemek daha sakıncasız bir yol gibi. Bu ülkede nedense gelenekle hesaplaşma içinde olan ilahiyat erbabı son durak olarak Atatürkçülük'te karar kılıyor. Bu durakta karar kılmadan işbu hesaplaşmayı yapmak mümkün değil mi acaba?