DEĞİŞSEDE DEĞİŞMESEDE DEĞİŞMEYECEKLER

 

 

Yüzler, sesler, görünüş ve tavırlar uzun zaman vitrinde kalınca değişim güdüsü harekete geçip farklılık arıyor.

Bunu fırsat bilenler de stratejilerini ona göre şekillendiriyor.

Çoğu baş aktör olmalarına rağmen değişim ve dönüşümü en çok onlar dillendiriyor.

“Aslında yok bir farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” diye zamanın meşhur bir reklamı vardı.

Şanlıurfa’da kim gelirse gelsin bir müddet sonra geçmişin tekrarını izlersiniz. Rutinin dışına çıkılmaz. Çıkmaya da toplumsal yapı izin vermez.  Kısaca her zaman masa kazanır.

Parti veya ideoloji sadece giriş biletidir.

Değişmeyecek şeyleri beraber tahmin edelim.

Mevcut kadro ile çalışamam denilip, üstüne bir o kadar daha adam birimlere doldurulur.

Eski kaşar A’ların usulsüz istekleri reddedilir, Taze kaşar Yeni B‘lere iltimas geçilmeye başlanır. Onların talepleri için açık kapı aranır.

Adil olacağım denilir, Daha önce ihya edilmiş A bölgesine yatırım kesilip, unutulur. B bölgesi parlatılmaya başlanır.

Eski birim amirleri, bizimle çalışmazlar, zaten biz çok çalıştık, şimdi de bizim yatma vaktimiz deyip ortadan kaybolur.

Muhalifler ulufe ile susturulur, olmazsa aranıp ya da çağrılıp konuşulur. ‘’Orta yol bulunur’’

Tarım alanlarının kalan kısımlarına beton ekilmeye, İki kat imarlı yere “bağış” ile 5 kat inşaat yapmaya aynen devam edilir.

Ana arter üstündeki Birinci sınıf tarım alanına “bağış” ile kaçak fabrika, işyeri, depo dikmeye devam edilir.

Hazine malları, meralar, insanlara ucuz konut, arsa üreteceğim diye belediyenin adına alınır daha sonra piyasanın iki katına ihaleyle satılır. Üretilen konutlardan ancak çevredekiler ve belediye çalışanları faydalanır.

Aidiyet hissedilmediğinden Şehrin kültürü, tarihi varlığı hakkıyla pazarlanmaz. Tanıtılmaz. Şehir için endişe duyanlara, sanata, sanatçıya değer verilmez. Basit görünür. 

Eleştiriler, algı operasyonu bunlar denilerek savuşturulur.  Gelecek endişesi, bozulan nesil, dış tehlike, din elden gidiyor denilip karşıdaki susturulur.

Halkın adamıyım, bir telefon kadar size yakınım denilir, görüşmek için çaycısından bile randevu alınamaz. 

Her şeyi ben yapıyorum, gecemi gündüzüme katıyorum, evi bile görmüyorum, istesem bu hizmeti yapmam denilip başa kalkılır, halk zorla kendisini istemiş, seçmiş havası verilir.

Bir tesis, işletme ya da yatırıma yeltenirseniz sermayenin yarısı teberrü diye alınmadan ne plan ne de ruhsat verilir.

Her icraat “sizi hapisten kurtarmış” gibi lütufla pazarlanıp günlerce billboardlarda sergilenir.

Kendi suratınızdan daha çok başkanların yüzünü afişlerde görmeye aynen devam edersiniz.

Kim gelirse gelsin, hangi partiden olursa olsun aşiretiniz, kabileniz adıyla tüm kapılar her zaman size açıktır.

Bir öncekinin, ya da bir dönem önce yaptığınız kaldırımı, yolu yıkar icraat diye yeniden yaparsınız.

En büyük icraat olarak “oyuncak müzesi” vb. işler pazarlanmaya devam edilir.

Akıllı adamı severim ama benden akıllısını sevmem denilip sahibine yaramayanlar A takımı olur. 

Her şeyi ben yapıyorum havası yaratılıp çalışanların gayreti, başarısı örtbas edilir.

 

Velhasıl Uzun yazı okunmuyor diye sözü kısa kesmek gerekiyor, yoksa yaz yaz bitmez. Ufukta göründüğü kadarıyla orta vadede değişen bir şey olmayacak. Partiler, ideolojiler farklı gibi görünse de aktörler aynı. Bir tadını tadan bir daha bırakmıyor. 

 

Değişecek tek şey nemalanmak için sıra bekleyen simalar.

Gerisi tiyatro…