Aynı fraksiyondaki partilerin çoğu, düşünce bakımından birbirinin aynısıdır. Sadece yönetim anlayışlarında biraz farklar olur.
Bu yüzden,
—Kendi doğruları olanlar için veya ön planda siyaset yapmak isteyenler için benzer partilerden birinde veya diğerinde olmanın pek farkı olmaz.
— “Doğruya doğru, yanlışa yanlış” diyenler için de benzer dünya görüşüne sahip partiler pek fark etmez. Çünkü onlar, çok kolay partisiz kalırlar. (Eğer benzer partilere gitmeyi de ret etseler siyaset yapamazlar.)
Partiler,
Örgütü ve hukuki müktesebatı hatırına siyaset yapmak isteyenler için gereken birer platformdur. Birçoklarının münferit ve bağımsız siyaset yapamamasının en önemli sebebi budur. Zira bir parti olmadan belediye başkanı olmak isteseniz, meclis listenizi seçtiremezsiniz. Bağımsız liste seçime giremez. Başkan olsanız bile meclis üyeleri size muhalif olacağından belediye işlemez duruma gelir.
Bir partiye mensup olarak yerel seçime girseniz meclis listeniz olur. Muhtemelen meclis çoğunluğunu da alırsınız. Ayrıca partinin, iyi/kötü bir örgütü olur. Bu örgüt gerek seçim çalışmalarında gerekse seçim günü sandık başlarında görev alırlar.
Bir yerel siyasetçinin partilere olan ihtiyacı bundan ibarettir. “Tabi ki, seçilmek için oyu varsa!!!”
Eğer seçilmek için oyu yoksa, partinin kendisini aday etmesine muhtaçtır. Bu muhtaçlık, hepsinin önüne geçer. Çünkü o olmasa, kimse kendisini bu alanda kaale almayacaktır.
Fakat sevilen, sayılan ve güvenilen bir kişiyseniz, argümanlarınızı, projelerinizi ortaya koyarsınız ve seçime girersiniz. Bu durumda, birbirine yakın görüşte olan partilerden biriyle yolunuza devam edebilirsiniz. Hele bir de rakibiniz pek tutarlı ve iktidarlı biri değilse, tek özelliği parti içi rakiplerini iftiralarla bertaraf etmek ve “Sırtını genel başkanına yaslamak” olan biriyse, seçilmemeniz için pek az neden vardır. Onları da somut proje vaatleriyle elimine edebilirsiniz.
Seçilmek için bir partiye ihtiyaç duymayan veya oyu çok olan bir partiyi arkasına almadan, aile bireyleri bile kendisine oy vermeyecek biri değilseniz, sizin için hiçbir zaman parti fark etmez. Birbirine yakın görüşlü her parti olabilir.
Bu durumu göz önünde bulundurularak hiçbir zaman büyük konuşmamalı, yani “Partim beni çaycı etse bile çalışırım” ya da “Parti değişimi, davayı satmaktır” gibi büyük laflar etmemelidir. Hiçbir zaman parti değişmek veya yeni bir parti kurmak “Davayı satmak” anlamı taşımaz. Şayet öyle olsaydı şu an iktidarda ve mecliste olan partilerin çoğu kurulmuş olmazdı. Ya da Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hala tek partili kalmış olurduk.
Parti din değildir, kutsal değildir. Kutsal olan fikirdir. (O da meşru değerlere dayanıyorsa.)
Dikkat edin, partisine en çok kutsallık atfedenler, konu adaylık olunca, konu şahsi menfaat olunca nasıl da birbirlerini yiyorlar. Birbirlerini bertaraf etmek için nasıl da büyük iftiralar atıyorlar, parti dışından kimseye söyleyemedikleri kadar ağır ithamları birbirlerine karşı nasıl da fütursuzca söylüyorlar. Beslemelerini parti içinde gözlerine kestirdiklerinin üzerine nasıl da acımasızca salıyorlar. Rakip partilere rekabet etmekle alakaları yok. Öyle büyük çukurluklar sergileniyor ki, göreni duyanı siyasetten soğutur.
Dava bunun neresinde? “Ben yok, biz varız” bunun neresinde? Hakkın ve halkın rızası bunun neresinde?
Unutulmamalıdır ki,
Oy potansiyeli olan saygın kimselerin bir partiye olan ihtiyacından daha çok, partilerin o insanlara ihtiyacı vardır.
Aslolan insandır, saygınlıktır, güvenirliktir. Gerisi platformdur.
İyi okumalar.