İnsanı en iyi tanıyan hiç şüphesiz onu yaratandır. İnsanı bu dünyada tekemmülünü sağlamak için onu imtihana tabi tutmuş ve bunun için nasıl bir hayat yaşaması gerektiğini tüm ayrıntısıyla bildirmiştir. Gönderdiği dinin kanunlarına riayet edilmezse insanın kan dökücü ve fesat çıkarıcı özelliği ortaya çıkacak ve korkunç bir canavara dönüşecektir. Bütün mahlûkatın en şereflisi olmaya aday iken, bütün yaratıkların en şerlisi ve en şerefsizi durumuna düşecektir. Tarih sayfaları bunun örnekleriyle doludur, günümüzde de bu tür canavarların sayısı da az değildir. İsrail’in Gazze’de sergilediği vahşet, insanın canavarlıkta varacağı son noktayı göstermektedir.
Hz. Âdem (AS)’ın oğullarından Kabil’in haksız yere ve tamamen içindeki keyfi bir duygunun kışkırtmasıyla masum Habil’i öldürmesini anlatan Kur’an, insanlık içinde böyle vahşet-engiz canavarların bulunduğuna dikkat çekmiştir. Öldürmenin Allah katında ne büyük bir suç olduğunu da şu ayetle açıklamaktadır: “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisâ, 4/93)
Yine Kur’an haksız yere bir cana kıyan katilin de öldürülmesini emretmiştir. Günahsız, savunmasız insanlara, kadın ve çocuklara yönelik artan cinayetler, son olarak hepimizin yüreğini acıtan Diyarbakırlı Ramazan Hoca’nın öldürülmesi nedeniyle “idam cezası”nın yeniden yüksek sesle gündeme getirilmesi, Kur’an’ın bu hükmünün vicdanlarda yankılanmasından bir sonucudur. Vicdanı kabuk bağlamamış ya da bozulmamış herkes caninin de öldürülmesi gerektiğinde müttefiktir. Demek Kur’an’ın bu hükmü, aslında hakkaniyeti bozulmamış vicdanların fıtri duasına bir icabettir. İnsanlık mutlaka Kur’an’a kulak vermek zorundadır. İnsana en uygun cezayı takdir eden ancak insanın yaratıcısı olan Allah’tır. Allah’ın takdir ettiği ceza uygulanmadıkça insanlığın sulh ve sükûna kavuşması mümkün değildir.
Bir kısım “aydın” tabir edilen güya tahsilli bazı şahısların, geri kalmış bazı ülkelerdeki uygulamaları örnek göstererek idam cezasının çözüm olmayacağını savunup durduklarını medyada görüyoruz. Bu tutum ve iddiaları şu iki yönden yanlıştır: Birincisi, örnek gösterdikleri ülkelerde herkesi kapsamayan, adil olmayan uygulamalar vardır. Dolayısıyla Kur’an’ın emrettiği kısasın bunlarla bir alakası yoktur. İkincisi, Kısasın amacı katilleri ıslah etmek değil, fıtratı bozulmuş ve canavara dönüşmüş katillerden toplumu temizleyerek toplumu kurtarmaktır. Kısas sayesinde henüz içindeki canavarlık hisleri açığa çıkmamış olanları da bu cezayla caydırmaktır.
Kur’an-ı Kerim, "Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.." (Maide, 32) ayetiyle önemli iki hususa dikkatleri çekmektedir: Bir masumun öldürülmesi ile bütün insanların öldürülmesi Allah katında aynı şenaattedir, aynı vahşettedir. Çünkü yaratma itibariyle bir insan ile bütün insanlar Allah’ın yanında eşittir, sivrisineğin gözü ile koca güneşin yaratılması aynı kolaylıkta ve aynı sanattadır. Bu itibarla bir masum insanın öldürülmesi tüm insanları öldürmek kadar büyük bir cinayettir; bir insan, bütün insanlar kadar hayat hakkı vardır ve hiçbir şeye feda edilmez. Bütün insanların selameti için dahi olsa masum bir insan rızası olmadan öldürülemez.
Ayette dikkat çeken diğer önemli bir işaret de bir masumu öldürebilen bir cani o kadar vahşette sınırsızdır ki, bütün insanları öldürebilecek canavar bir ruha sahiptir. Bu kimse tüm insanlık için tehlikelidir. Eğer durdurulmazsa daha çok canlar yakacak, ocaklar söndürecektir. Onun ıslahı mümkün değildir. Bir masumu öldürebilecek kadar canavarlaşmışsa onun yeniden insana dönüşmesi mümkün değildir. İşte bunun için öldürülmesi gerekir. Koyun postuna bürünmüş bir kurt, hiç sebep yokken bir koyunu öldürüp yemişse, artık onun kurt olduğunda şüphe olmaz; hapsetmekle, eğitimle ya da başka bir yolla onun koyuna dönüşmesi mümkün değildir. Aynı şekilde bir masumu öldüren şahsın da gerçekte bir canavar olduğu, insan olmadığı apaçık ortaya çıkmış olur. Bu nedenle Kur’an’ın sunduğu ilahi adalete göre, bir masumu öldüren kimse hayat hakkını kaybeder. Diğer masumların hayatının kurtulması için “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı.” (Bakara, 2/178) ayetiyle kısas cezası emredilmiştir. Peygamber (ASV) da “... Kim kasten bir cana kıyarsa (cezası), kısastır” (İbn Mace, Diyat, 8) buyurmuştur.
Söz konusu katil öldürülmeyip başka her ne ceza verilirse verilsin, hiçbir vicdan tatmin olmayacak, masum maktulun yakınları ve çevresinin yüreklerinde alevlenen intikam ateşi sönmeyecektir. Bunun etkisiyle ortaya çıkan “kan davaları” yüzlerce insanın hayatının sönmesine yol açmıştır. Ama kısas, vicdanı tatmin edip intikam ateşini söndürür, kan davasına geçit vermez. Böylece bir katili feda etmekle yüzlerce insanın hayatı kurtulmuş olur. Kur’an, “Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır umulur ki korunursunuz.” (Bakara, 179) ayetiyle bu gerçeğe işaret etmiştir.