Biz ölüyoruz, ama onlarda kazanmıyorlar!...
Aliya İzzetbegoviç, böyle seslenmişti uyuyan vicdanlara! Evet, bırakın savaşçı onuruyla ölelim; diye haykıran Şeyh Ahmed Yasin, sus pus olan ümmetin hali pür melalini çoktan anlamıştı demek ki!.
İnsanlığın onur sınavı Gazze diyoruz. Evet, Gazze meselesi bu ümmetin hafızası olduğu kadar, tüm insanlığın da hafızası ve mahşeri vicdanıdır. Gazze sıradan herhangi bir şehir veya toprak parçası meselesi hiç değildir. Gazze meselesi, imani, vicdani ve insani bir meseledir. Halbuki bu gün islâm ülkelerinin başında bulunan idarecilerinin, tüm imkân ve olanaklarını Gazze'nin içinde bulunduğu bu ölüm kalım savaşında, seferber etme sorumlulukları vardı? Ama güç olarak, hiçbir şey yapmadılar, yapmıyorlar, galiba bundan sonra da yapmayacaklardır gibi görünüyor... Biz umudumuzu kestik, bu günkü kalabalık ve göz (!) kamaştıran ordulardan. Ama gaybi olan yardımların nasıl ki Bedir'de bir avuç müminin imdadına, alaca atlar sırtındaki beş bin melekle yetiştiyse; o gaybi orduların tekrar geleceklerini, hatta geldiklerine bile inancımız tamdır!
Bakınız, 7 Ekim Aksa Tufanı olur olmaz, Amerika'sı, İngilizi, Fransızı nasılda toptan ve alelacele; uçak gemilerini Gazze şeridindeki Akdenize gönderdiler. Peki, karşılarında; uçağı, topu, ağır silahları ve koca ordusu olan bir devlet mi vardı ki böyle yaptılar? Tabi ki hayır, ama atalet ve rehavet belasına yakasını kaptırmış olan islâm ülkelerinin yöneticilerine göz dağı vermek için bunu yaptılar. Ve sakın ha demeye getirdiler adeta!
Evet, biraz geriye doğru şöyle kısa bir yolculuk yapalım: "tarih; Abbasiler dönemi! Halifelerden Mutasım Billah, Afyon civarında Rum valisi tarafından esir alınan bir kadını kurtarmak için 200 bir rivayette 400 bin kişilik orduyu külfetini hiç düşünmeden seferber etmiş ve dört gün içerisinde esirleri esaretten kurtardığı gibi, Rum komutanı da bizzat kendi elleriyle öldürdükten sonra, Anadolu'nun büyük bir yerini de fethettiğini kaydeder! Neden, çünkü imamı Âzam'ın da dediği gibi; şayet Mağrib'te Müslüman bir kadın harbiler tarafından esir alınsa; Maşrik'taki Müslümanların seferber olup o kadını esaretten kurtarmaları üzerlerine vaciptir hükmü, o günkü, idarecilerin kulağında küpe gibi duruyordu! Ya bu gün, ümmetin içinde bulunduğu şu zillet ve korku haline bakar mısınız?
Peki, bu gün sözde islâm ülkelerini idare ettiklerini söyleyenler; seksen yıldan beridir, gözlerini kan bürümüş olan İnkarcı İsrail'in katil ve canavar askerlerinin kaç tane Müslüman çocuğun kanına girip, kaç müslüman kadının ırzına geçtiklerini hiç düşünüyorlar mı? Özellikle son yüz yıldan bu yana, islâm âlemi, (döneminde kur'an mahluktur şayiasını desteklemesine rağmen) bir Mü'tasım billah'ı çıkarabildiler mi? Tabi ki hayır. Şehid Şeyh Ahmed Yasin'in deyimiyle; Korkak, bezgin, bitkin, aciz, pasif ve makam düşkünü liderler dönemi başladı başlayalı; tüm biladı islâm gibi, Gazze ve Aksa'yı şerif de işgale uğradı ve hala da mahpus! Mescid-i Aksa veya Gazze denilince, Efendimizin Mi'raca yükseldiği yer, mürselat-ı kirama namaz kıldırdığı mihrab, burak/bineğini bağladığı mübarek duvar, oradan da sidretü-l münteha'ya yükseldiği, en önemlisi de; İsra süresinde zikredilen değeri ve kıymeti akıllara gelmelidir. İşte bunun için, Gazze bir hafızadır/hafızamızdır diyoruz... Ve insanlığın onur sınavıdır! Bakıp göreceğiz, kimler kalır, kimler geçer bu sınavdan!?