İnsanlık tarihi, başlıktaki genellemeyi haksız çıkaracak insan tipini çok zor görmüştür.
Özellikle demokrasilerde, en idealist ahlak savunucusu bile, bir dönem iktidar erkini ele geçirince belli bir zaman sonra yozlaşmanın işaretlerini vermeye başlar. Bu insanlığın mayasında vardır ve maalesef kaçınılmazdır. Bunu önlemeye çalışan ahlak ve din öğretileri hep başarısız olmuştur. Bu işin öğretisini ve tebliğini yapıp toplumda söz sahibi olanlar bir müddet sonra yöneticinin istekleri doğrultusunda fikirlerini yumuşatıp uyumlu hale gelirler.
En dürüstü bile iktidarı boyunca yaptığı aykırı işlere kılıf bulma, açık kapı arama eğilimindedir. Mevzuatı iyi bilenlerin kapısı yaptıkları usulsüzlüklere açık kapı arayanlar tarafından sıkça çalınır. Mevzuat uymak için değil uydurulmak için kullanılır. Onlara göre en iyi hukukçu, en iyi muhasebeci yoz uygulamalara çözüm üretenlerdir.
“Ben bir dönem memleketime hizmet edeyim yeter“ deyip bir sonraki dönem yeniden aday olmayan yok gibidir. İktidarı boyunca yaptığı işleri, hizmetleri insanlara bir lütuf gibi pazarlar. İstesem yapmazdım diye serzenişte bulunur. Çoluk çocuğuma ayıracağım zamanı memleket işlerine harcadım diye hayıflanır.
Kendisi işin mutfağında olmasına rağmen özeleştiri mahiyetinde yaptığı tespitlerle Siyasetçi, filozof John Acton’u analım. Bizimkilerden böyle sözler pek duyamazsınız…
“İktidar suistimale yakındır. Mutlak iktidar ise suistimalsiz yapamaz. İktidar insanı bozar, Mutlak iktidar ise mutlaka bozar. Güç yozlaşma eğilimindedir. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır. Demokrasinin kötü yanı bilinçsiz çoğunluğun tiranlığına (tahakküm-despotluk) kapı aralamasıdır.“