Geçtiğimiz günlerde sokak röportajları yapan bir YouTuber, mikrofon uzattığı 60 yaşlarındaki bir kadınla yaptığı röportajda, duymaya alışık olmadığımız bir kavram ortaya attı: “sosyal çürümüşlük…” Bu kavram, günümüzde sıklıkla duymaya alışık olmadığımız bir kavram olsa da, bu kavram maalesef ülkemizde giderek daha belirgin bir hal almaya başladı.
Peki, sosyal çürümüşlük nedir?
Kısaca, bir toplumun ahlaki değerlerinin ve toplumsal düzeninin bozulması olarak tanımlanabilir. Bu bozulma, toplumun farklı kesimlerinde farklı şekillerde kendini gösterebilir. Örneğin, toplumsal güvenin azalması, şiddetin artması, adaletsizliğin yaygınlaşması, yoksulluğun artması, toplumsal duyarlılığın azalması gibi durumlar, toplumsal çürümüşlüğün göstergelerindendir.
Tarihte de bu konuya kafa yoran filozoflar toplumsal çürümüşlüğü ele almış, uzun uzadıya tanımlamalar yapmışlardır. Mesela sosyal çürümüşlüğü Platon, adaletsizliğin ve yoksulluğun artmasıyla; Nietzsche, modern toplumun ahlaki değerlerinin zayıflamasıyla; Emile Durkheim, toplumsal düzenin temelinde yer alan değerlerin ve normların zayıflamasıyla; Karl Marx ise, kapitalizmin doğasından kaynaklandığını savunmuştur.
Günlük hayatımızda toplumsal çürümüşlüğün örneklerini her alanda görebiliriz. Örneğin, yakın zamanda yaşadığımız 6 Şubat Maraş depreminde farklı şehirlerde yıkılan binalarda hırsızlık olaylarının artması, depremzedelere gönderilen yardım tırlarının yollarının kesilerek yağmalanması, gündüz kuşağında yayınlanan kadın programlarındaki aile içi saçma sapan ilişkiler, trafikte birbirimize saygısız davranmamız, sosyal medyadaki nefret söylemleri, siyasetteki kutuplaşma, aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet, çocuk işçiliği, çevre kirliliği gibi durumlar, toplumsal çürümenin açık göstergeleridir.
Bir başka çarpıcı örnek ise hemen yanı başımızdaki Suriye Arap Cumhuriyeti devletinin kısa sürede nasıl paramparça olduğunu hep birlikte gördük. 1946 yılında temelleri atılan ve toplumsal çürümenin getirdiği felaket sonrasında ülke, 1 yıl gibi kısa sürede dağılma sürecine girdi. Baas Partisi'nin başında 40 yıl kalan baba Hafız'ın liderliğindeki devlet; baskıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici bir atmosferde Sünni-Alevi, Kürt-Arap gibi söylemler yüzünden güvensizlik ortamıyla karşı karşıya kaldı. Bu durum, toplum değerlerinin ve dinamiklerinin adeta yok edildiği bir devletin nasıl çöktüğüne hepimiz şahit olduk.
Bu ülkede de sosyal çürümenin bedelini toplum olarak, toplumsal bilincin dağılma süreciyle birlikte çok daha iyi anlayacağız. Büyük ihtimalle en dindarından, en sekülerine kadar herkes içinden, zaten toplumsal bilincin çoktan çöktüğünü söylüyordur.
Toplumsal çürümüşlüğe karşı önlem almak için ekonomik eşitsizliği azaltmak, eğitime ve kültüre yatırım yapmak, toplumsal uzlaşmayı sağlamak en önceliklerimiz arasında olmalıdır. Özellikle sosyal medya üzerinden yürütülen farklı görüşteki fraksiyonların çatışmacı ve ayrıştırıcı bir dil kullanarak yayınlar yapması kabul edilir bir durum değildir. Bu konuda medya ve sosyal medyanın olumlu yönde kullanılmasını teşvik etmek gibi önlemler acilen alınmalıdır.
Toplumsal çürümüşlük, bir toplumun geleceği için ciddi bir tehdittir. Bu nedenle, toplumsal çürümenin nedenleri ve sonuçları konusunda farkındalık yaratmak ve bu konuda gerekli önlemler almak için geç kalmasak da daha büyük kayıplara neden olmamak adına "zararın neresinden dönersek kardır" prensibiyle hareket etmek zorundayız. Herkes bu bilinçle hareket ederek üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek başlamalıdır.