Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
* Cehennemlik görmek isteyen, kendi oturduğu halde, başkasını ayakta tutan kimseye baksın!
* Ardından insanların gelmesinden hoşlanan, Allah’tan uzaklaşır.
* Her nimet sahibi haset edilir. Haset edilmeyen tek nimet, tevazudur.
* Şu üç şey kibirdendir: Sual sormamak [danışmamak], hatasını söyleyene teşekkür etmemek ve insanlardan dua istememek.
* Allahü Teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsan buyurmuştur. Fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsustur. Bu üç sıfattan hiçbir mahlukuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, kibriya, gani olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriya, büyüklük, üstünlük demektir. Gani olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey Ona muhtaç olmak demektir. İnsan ise ihtiyaç sahibidir. Allah yaratıcıdır, insan ise yaratıktır, fânidir. Bunun için kibirlenmek, Allahü Teâlâ’nın sıfatına, hakkına tecavüz etmek olur. Kula kibirlenmek yakışmaz. En büyük günahtır.
* Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
* Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Kibirli, kendini başkasından üstün görmekle, kalbi rahat eder. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibadetlerini beğenir. Kibir; kötü huydur, haramdır. Allahü Teâlâ’yı unutmanın alametidir. Çok kimse, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Kibirli olan, salih insan olamaz.
* Kibir, diğer günahlardan niçin daha büyüktür? Çünkü kibir, yani büyüklük ancak Allahü Teâlâ’ya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor. Bu suçun biraz daha aşağısı ilahlığa ortak olmaktır. Hükümdarın maiyetine hakaret eden, onlara üstünlük taslayan ve onları kendi idaresine almak isteyen kimse, bir noktada hükümdara ortak olmuş sayılır. Her ne kadar bunun tahtına oturmak gibi değilse de ona yakındır. Bütün yaratıklar, Allahü Teâlâ’nın kullarıdır. Bunlar üzerinde büyüklük, hakimiyet, yalnız Ona mahsustur. İnsanlara bu şekilde kibirlenen, Allahü Teâlâ’ya ortak olmuş sayılır. Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, âcizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde âczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir.
* Bir menkıbe:
Âbidin biri, ibadet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında "Falan ayakkabıcıya git! Senin için dua etsin" denir. Âbid dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını sadaka verdiğini söyler. Âbid, adamın güzel bir iş yaptığını anlar, fakat kendisinin dağda sırf ibadetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner. Yine gece rüyasında, “Ayakkabıcıya git ve ona, ‘Bu yüzündeki sararmanın sebebi ne?’ diye sor” denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabıcı, "Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacağım der ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır" der. İşte o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandığını anlar.
Çok sevab kazanmak için
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Arabanın gitmesi için depoya benzin koymak lazımdır. Ne kadar benzin varsa, o kadar yol alınır. Bunun gibi, dine hizmet edenlerin çok başarılı olması, kalblerine gelen enerjinin çokluğuna bağlıdır. İşte o enerjinin ana deposu Peygamber Efendimizin mübarek kalbidir. Allahü Teâlâ, sevgisini, bütün faziletleri o kalbe yerleştirmiştir. O mübarek kalbden, o feyz kaynağından çıkan Allah sevgisi kimin kalbinde varsa, o kimse, zincirlere vurulsa bile, yerinde duramaz, hizmetlere koşar.
Ticaretin iki eli vardır: Biri mal, diğeri duadır. Dua almak için, insanlara faydalı işler yapmak, mesela cami, hastane, çeşme gibi dua almaya vesile olacak yatırımlar yapmak şarttır. Bu da ticaretle, parayla olur. Eğer ticaret olmazsa bu yatırımlar yapılamaz. Bunlar yapılmazsa da, dua alınamaz. Arabanın benzini duadır. Dua ne kadar artarsa, araba o kadar süratli gider.
Eğer para yoksa hizmet yapılamaz. Önce para kazanmak şarttır. Bunun için, helâlinden çok para kazanmak için, çok çalışmalı. Çünkü İslam âlimleri, “Âhir zamanda para, insanın silahıdır. İnsan canını, sağlığını, dinini ve şerefini parayla korur” buyurmuştur.
Hadis-i Şerifte de, “Âhir zamanda zenginlik saadettir” buyuruldu.
İyilerin düşmanı çok olur. Hased edenler çıkabilir. Bunun için her şeyi duymamalı. İnsanların kurtulması, âhirette yanmaması için uğraşmalı. Dinimizin doğru olarak yayılması için çalışanlar, Peygamber Efendimizin vârisleridir. Allahü Teâlâ, sevdiği işi sevdiklerine yaptırır, sevmediği işi, sevmediklerine yaptırır. Allahü Teâlâ’nın en sevdiği iş, dinimize hizmet etmektir. Kim dine hizmet ederse din ona sahip çıkar. Dine hizmet eden aziz olur. Ölürken şehit olarak ölür. Emr-i Maruf sevabı, savaşta gazaya verilen sevabdan daha fazladır. Bu zamanda en kıymetli hizmet, fitneye sebep olmadan yapılandır.
Kibir ve ucba da dikkat etmek gerekir. Peygamber efendimiz, “Küçük günahtan sakınıp, ucba kapılarak büyük günaha düşmenizden korkarım” buyuruyor. Ucub, ibadet ederek veya günahtan sakınarak kendini beğenmektir. Kendini beğenen de kibre düşer; kibirliden de hayır gelmez.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)