Birinci yazımızın devamı...
Kudüs'ün ilk düşmesi, 1917 de, Osmanlı'nın o mübarek topraklardan geri çekilmeye mecbur bırakılmasıyla birlikte başladı. O tarihe kadar, Osmanlı'nın bir eyaleti olan Kudüs'de; Müslümanı da gayri Müslimi de herkes huzur ve güven içerisinde yaşıyordu. Ne zaman ki, o mübarek topraklardan hilafet sancağının dalgalanması sona erdi, işte o zaman da olanlar oldu! Sonra ki süreçte, İslâm coğrafyası batılı emperyalist devletler tarafından, işgal edilip parsel parsel devletçik-leş-tirilmeye başlandı... Evet, tam öyle devletçikler meydana geldi. Ümmet davası yerine, milliyetçi anlayış hâkim olmaya başladı.
Nifak tohumlarının ümmet toprağına ekilmesiyle birlikte, kavmiyetçilik öyle bir hortladı ki, kavmiyetçilik/milliyetçilik belasıyla birlikte, nifak duvarları örüldü Ümmetin arasına. Suni sınırlarla, ümmet birbirinden uzaklaştırıldı. Hilafete dayalı devlet anlayışı yerine, Ulus devlet anlayışı yerleştirildi... Başsız/Halifesi olmayan bir ümmetin başına gelmeyen kalmadı. Akabinde mezhepçilik ve meşrepçilik kavgaları baş gösterdi. Öyle ki, ümmet coğrafyasının her tarafında sönmeyen yangınlar çıkmaya başladı. Ve o yangınlar hala da sönmemiş, Ümmeti yakmaya devam etmektedir!
Peki, yok muydu tüm bu olup bitenlerin bir sebebi? Hiç olmaz olur muydu.
Rabbimizin şu ayetine hep birlikte kulak verelim: "
"Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Bununla beraber Allah, o günah ve kusurların pek çoğunu da affediyor. Siz yeryüzünde Allah'ın kudret ve tasarrufundan kaçıp kurtulamazsınız. Allah'tan başka kendinize ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı. (Şura. 30 ve 31) Evet, İsyan ve masiyetler çoğalınca, bela ve musibetlerin önü açıldı. Öyle ki sel felaketleri misali, gelen bela ve musibetler Ümmeti perişan eyledi. Ama ümmet olanlardan ders almadı.
Ders almayınca, belaların ardı arkası kesilmedi. Nasıl geldi? Kur'ân'i kerim Ümmetin halini şöyle tasvir ediyor:
"Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz elden gider. O halde zorluklara sabredin; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal.46)
Evet, Müslümanlar; Allah ve Resulü'ne itaati bıraktılar. Bir sürü sapık liderlerin ardına düştüler. Birbiriyle çekişip durduklarından dolayı, düşmanlarıyla uğraşmaya zaman bulamadılar... Sonunda kuvvetlerini de, heybetlerini de kaybettiler. Sekülerleşme hastalığının katkısıyla birlikte, üretimden tüketime/israf çılgınlığına kaptırdılar kendilerini... Kocaman evler, saraylar, köşkler ve baş belası olan kapitalizmin mabetleri olan avm'ler inşa ettiler. İliklerine kadar, dünyevileştiler. Allah yolunda cihad etmeyi bir kenara bıraktılar. Var yoklarıyla dünyaya daldılar, yetmedi düşmanlarını memnun etmek adına onların örf ve adetlerini alıp yozlaştılar.
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda topluca savaşa/cihada çıkın!” dendiğinde olduğunuz yere çakılıp kaldınız. Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı râzı oldunuz? İyi bilin ki, âhiretin yanında dünya hayatının zevki hiç denecek kadar azdır. (Tevbe.38)
Kısacası Kudüs'ün düşmesi, Müslümanların içine düştükleri dört durum yüzünden oldu...
Birincisi: Pervasızca işlenen günahlar,
İkincisi: İttifaksızlık, ve çekişmeler,
Üçüncüsü: Cihadın terk edilmesi,
Dördüncüsü: Allah'ın vermiş olduğu nimetlere karşı nankörlük etmeleri!
Evet, Kudüs'ün düşmesine; İslâm âleminin tefekkürsüzlüğü, nimete olan nankörlüğü, dünyaya olan düşkünlüğü sebep oldu.
"Allah şöyle bir şehri örnek veriyor: Bu şehir güvenlikli ve huzurluydu; her yerden oraya bol rızık geliyordu. Derken ahalisi Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük etti, Allah da onlara yapıp ettikleri yüzünden genel bir açlık ve korku felâketini tattırdı. (Nahl/112)
Bu ilahi uyarı, her ne kadar bir şehir halkını misal olarak veriyorsa da, "hüküm" açısında umumiyet arz eder ve herkesi kapsar.
Son olarak: iki milyar İslâm alemi bu gün bolluk içerisinde bulunmasına rağmen; açlık ve korku elbisesinin içinde yanıp kıvranmaktadır. Öyle ki, ölüm döşeğinde bulunan biri gibi can çekişmektedir. Gazze'de başlayan 7 Ekim Aksa Tufanı, Müslümanların bir kısmının yeniden uyanıp kendine gelmesini sağladıysa da; çoğu ülkelerin liderleri ve halkları hala uyuşmuş vaziyette, üzerlerindeki korkuyu atamamışlardır. Düşmandan, Makam ve saltanatlarını kaybetme korkusu! Korkunun ecele faydası yoktur. Zulme karşı sessiz kalan toplumlar, haklarıyla birlikte şeriflerini de kaybederler!
İşte Kudüs böyle düştü!
Ümmetin yeniden, Reşid-i Hilafet sancağının altında; vahdet içerisinde bir arada olduğu günleri görmeyi Rabbimden niyaz ediyoruz!
18 Aralık 2023.