Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir padişah, ilk defa denizaşırı bir ülkeye giderken, çok sevdiği kölesini de alarak gemiye biner. Biraz açıldıktan sonra, ilk defa gemiye binmiş olan kölesi, “Ben korkuyorum, bu gemide gitmem, beni geri götürün” diye bağırmaya başlar. Gemidekiler, “Etme eyleme, padişah rahatsız oluyor” diye ikaz etseler de, köle feryada devam eder. Susturmak mümkün olmaz.
Gemideki bir şeyh, padişaha haber gönderir, “Ben bunu susturmasını bilirim” der. O köleyi yanına alıp, “Gel biraz sohbet edelim” der. Köle de, “Ne sohbeti, ben çok korkuyorum” diye cevap verir. Şeyh de, “Korkma, şöyle yan yana gidelim” der. Tam geminin kenarına gidince köleye omuz atar ve köle denize düşer. “Ölüyorum. Boğuluyorum” diye sürekli bağırır. “Efendim ölecek” derler, fakat şeyh, “Ölmez merak etmeyin. Biraz uğraşsın” der. Bir süre sonra köle yorulur ve bağırmaktan vazgeçer. Şeyh de, “Şimdi alın” der. Köleyi güverteye çıkarırlar, elbiselerini değiştirirler. Köle, bir köşede sessizce oturmaya başlar. Bazıları yanına gidip, “Az önce çok bağırıyordun, sana ne oldu?” diye sorarlar. Köle denizi gösterir, “Bağırırsam beni oraya atarlar” der. Önceden gemide olmanın rahatlığını unutmuş bağırırken, şimdi o nimetin farkına varır. Sadi Şirâzî hazretleri, bunu anlattıktan sonra, “Beterin beteri vardır, elden çıkmadan bu nimetin kıymetini bilmeli” buyurur.
Peygamber Efendimiz de buyuruyor ki:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz:
1- İhtiyarlıktan önce gençliğin,
2- Hastalıktan önce sağlığın,
3- Meşguliyetten önce boş vaktin,
4- Fakirlikten önce zenginliğin,
5- Ölümden önce hayatın kıymetini biliniz.”
Onun için daha beterine düşmeden hâlimize şükredelim. Aklı olmayan, gözü görmeyen, felçli olan veya iki eli felçli olup kendi ihtiyaçlarını gideremeyen kimseler var. Allahü Teâlâ’nın verdiği bu kadar güçle, O’na ufak bir ibadette, hizmette, yalvarışta bulunmamak, O’nu Rab olarak kabul etmemek, ihsan ettiği nimetler için, O’nun şanına layık bir teşekkür ve dua etmemek insanlığa sığar mı?
Sıkıntı var diye hizmetten kaçmak
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bizden sonraki nesiller, bu Ehl-i Sünnet yolunu, bu hizmetleri devam ettirirler, Ehl-i Sünnet kitaplarını bütün insanlara ulaştırırlar, bu hizmetler kıyamete kadar devam eder inşallah. Bu hizmetlerin kıymetini bilip de, sıkıntılı zamanda, zorluklarla karşılaşınca, bu işleri bırakıp başka işlerle uğraşanlara, aramızdan ayrılmak isteyenlere şaşırmamak elde değil.
Bu din, bu kitaplar, bize gelene kadar, 1400 yıl boyunca, bu yolda hiç sıkıntı çekilmedi mi, hiç eziyete, hakarete uğranılmadı mı? Bütün Peygamberler, en çok da Resulullah Efendimiz nice sıkıntılar çekti. Eshab-ı Kiramın hayatı zorluklarla geçti. Eyüp Sultan civarında, Eshab-ı Kiramın kabirleri var. Dönmemek üzere evlerinden çıktılar, buralara kadar geldiler, sonra şehit oldular. İmam-ı Rabbânî hazretleri hayatının birkaç yılını hapiste geçirdi. İmam-ı A’zam hazretleri hapiste dövülerek şehit edildi. Osmanlılar, ondan öncekiler, bugünlere gelene kadar nice sıkıntılar çektiler.
Öyle bir hesap günü gelecek ki, boynuzsuz koyun, boynuzludan hakkını alacak. Birbirimizi üzmemeli, gıybet etmemeliyiz, hele iftira edersek bunun cezası çok ağır olur. Hakkımızda da çeşitli şeyler söylüyorlar. İmam-ı A’zam hazretlerine biri gelmiş, “Biri sizin aleyhinize konuşuyor” demiş. İmam-ı A’zam hazretleri, ona bir kese altın göndermiş. “Ne kadar günahım varsa alıyor, teşekkür etmek için gönderiyorum” buyurmuş. Herkes ettiğiyle kalır. Akıllı olan sevab kazanır, günah değil. Daha da akıllı olan, başkasının günahını almaktan kaçar.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin talebelerinden Ziya Bey, evinde bir kimse hakkında bir şey söylense, “Susun, önce kendinize bakın, kimseyi kötülemeyin” derdi. Tek kelime ettirmezdi. Başkaları hakkında konuşmamalı, aynanın karşısına geçip, biz neyiz, ne yapıyoruz diye, kendimize bakmalıyız.
Kur’an-ı Kerimde mealen, “Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin! Allah elbette sabredenlerle beraberdir” buyuruluyor. Bunun için, en çok Resulullah Efendimiz sabretmiştir. En çok düşmanı olan da, Allahü Teâlâ’dır. Bir gün Musa aleyhisselam, insanların konuşmalarından bıkıp, “Yâ Rabbî, ne olur, bu halk benim hakkımda konuşmasın” diye dua edince, Allahü Teâlâ, “Yâ Musa, senin istediğin o şeyi ben, kendim için bile yapmadım. Görmüyor musun, benim hakkımda neler konuşuyorlar” buyurdu. Demek ki, başarılı olmak, saadete kavuşmak için, kimden, ne şekilde gelirse gelsin her türlü sıkıntıya sabretmek şarttır.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)