DÜŞÜNCEDEN UZAKLAŞMA!

Başlığı nasıl okudunuz ya da okurken vurguyu nerede kullandınız? İsterseniz cevap vermeden önce sonuna ünlem işareti koyduğumuz başlığı bir de nokta işareti ile yeniden okuyunuz. Sözün başında meramımızı ifade edelim: Bir sorunu ve çözümü ortaya koymaya çalışıyoruz. Haz ve hız çağının insanının en büyük sorunu düşünceden uzaklaşma sorunudur. Hep bir koşturma içinde olan insan yavaşlayamamakta ve yaşamış olduğu hayatın içinde durup düşünmeye, tefekkür etmeye vakit bulamamaktadır. Onun için çağın insanının düşünceden uzaklaşma sorununa dikkat çekmek istiyoruz. Çağın sorunu “düşünceden uzaklaşma”. Evet, sorun düşünceden uzaklaşma. Çözüm için ne diyoruz? Bir çözüm olarak da her ne yapıyorsanız, hangi konumdaysanız, yaşamın içinde rolünüz her ne ise dikkat edilmesi ve her birimizin kendi kendimize telkin etmek durumunda olduğumuz husus için şunu söylüyoruz: Düşünceden uzaklaşma! Düşünceden uzaklaşma bizi kendimizden, insanlığımızdan uzaklaştıran bir husus aynı zamanda. Dünyanın bütün kirlenmişliğine rağmen bizi kendimize getirecek, bizi kirlenmekten, bozulmaktan, çürümekten koruyacak olan unsur düşünce olacaktır. 

İnsan düşüncesi kadardır, fikredebildiği, tefekkür edebildiği kadardır. Yaşamın bizi karşı karşıya bıraktığı hususları doğru bir anlamlandırmaya tabi tutabiliyor muyuz? Anlamlandırabilmek için düşünce gerekiyor. Fikir, efkâr, tefekkür, mefkûre; kelimelerin birbirine yakınlığı sizin için de dikkate değer değil mi? Buyurun o zaman düşünceden uzak kalmamak için düşünce kelimesinden hareketle sıraladığımız kelimelerle bir yol bulmaya çalışalım. Anlamlandırabilmek için düşünce dedik, düşünce için ise fikir. Bitti mi, bitmedi. Fikri içselleştirebilmek için tefekkür gerekiyor. Ve tefekkür için de, fikir için de, mefkûre için de bilgi gerekiyor. B/ilgi ile sahih bir temas kurmak gerekiyor, bilgiyi ilgiye tabi tutmak ya da bilgiye ilgi ile bir yaklaşım gerekiyor. Özetleyelim; düşünce için ne gerekiyor, fikir gerekiyor; fikir için bilgi, bilgi için ise hala en geçerli yöntem okumak. Sahi ne kadar uzağız düşünceden? Dünyaya dair bir tasavvurumuzun olması için düşünce olmazsa olmaz bir şart. O yüzden “düşünceden uzaklaşma” çağrısını önemsiyoruz. Yeniden soralım o zaman; düşünceye uzak mıyız yakın mı?

Düşünce için bilgi, bilgi için ise okumak gerekiyor dedik.  Madem düşünceyi varoluşsal bir durum olarak görüyoruz ve madem bu bağlamda düşünceden uzaklaşma insanı çürümeye götürür diyoruz, o zaman düşünce için ne gerekiyor, sorusunun peşinde çözümler ortaya koymamız ve meseleyi açmamız gerekecek. Ve bu noktada bize eşlik edecek kelimeye yine düşünce kelimesinden hareketle ulaşmaya çalışacağız: “düş”. Evet, düşünce için düş gerekiyor, hayal gerekiyor, dahası yaşamış olduğumuz hayatın olumsuzluklarının olmadığı bir dünya hayali, bir dünya düşü, hayal kırıklığı yaşamamak için hayati.  Var mı bir hayalimiz? Öyle “dünyevi” hayallerden bahsetmiyoruz elbette. Dünyada ne varsa olmasını istemediğimiz ne varsa şikâyet etiğimiz, bunların olmaması için bir hayalimiz var mı? Savaşların olmadığı, çocukların ölmediği katliamların olmadığı tam da içinden geçtiğimiz günlerde Gazze’deki çocukların ve dünyanın bütün çocuklarının ağlamadığı, ölmediği, katledilmediği bir dünyaya dair, bütün bir insanlığa dair hayalimiz var mı? Hayata dair büyük düşleriniz yoksa daha iyi bir dünyaya dair bir düşünüz yoksa yarınlara dair bir hayal ortaya koyamıyorsanız; yaşadığınız ve yaşadığımız hayat ve hayal kırıklığı olacaktır. Bir düşümüz olmalı, hayalimiz olmalı. Düşümüz, düşüncemiz olmalı. Hayali olmadan yaşayamayacaktır insan. Düşü olmadan, masalı olmadan, hikâyesi olmadan varoluşa ulaşamayacaktır. Bir hayat kurabilmenin, bir dünya inşa edebilmenin yolunu açacak olan düşümüze uygun masallarımızdır. 

Düşünce için fikir, fikir için bilgi, bilgi için ise okumak gerekiyor dedik. Ve sonra düşümüz olmalı dedik ve “düşünceden uzaklaşma” çağrımızın yol işaretlerini sunmaya çalıştık. Düşünce kelimesinden devam edelim: Düş olmadan, düşünce olmayacağı gibi, ‘düş’melerimiz olmadan, tasanız, kederiniz, efkârınız olmadan da düşünceniz olmayacaktır. Düşmeden, ayağımız taşa değmeden düşünemeyeceğizdir. Düştüğümüz yerde, düşünceden aldığımız güçle var kılacağızdır kendimizi ve düştüğümüz yerden düşünce ile kalkacağızdır belki. Sadece kendimizin düşmelerini değil, kendimizden başkalarının acılarını tanıyabildiğimiz kadar esasen düşünce gerçek düşünce olacaktır.  Değilse düşünce olmayacaktır bilakis bizi düşürecektir. Zira insan, başkasının derdiyle dertlenebildiği kadar insandır.  O yüzden düşünce adamının, fikir adamının ya da bir edebiyatçının, bir filozofun, sanatçının, sosyoloğun, psikoloğun hâsılı bir aydının; dünyada olup biten acılara duyarsız kalması, vicdanını satması onun bütün söyledikleri ve eylediklerini kıymetsiz hale getirecektir. Uzattık mı, sözü öze bağlayalım o zaman. Fikrimizin olabilmesi; efkârımıza dair derdimize dair dünyanın ve insanlığın acılarına dair bir meselemizin olmasına ve meselelere dair bir düşümüzün olmasına bağlıdır. Düşlerimizin efkârında kaygılanmalıyız, dertlenmeliyiz ki tefekkür olabilsin, fikir olabilsin, düşünce olabilsin ve mefkûreye ulaşabilsin.  O zaman buyurun düşünce için sözü başlığımızdan hareketle yaptığımız çağrıya bırakalım: Düşünceden uzaklaşma!