İSRAİL VAHŞETİNİN BİZE ÖĞRETTİKLERİ

Rahmetli babam "İsrail dünyadır!" derdi. Bir mana veremezdik. Şimdi bebek katili İsrail'e bütün dünyanın çoğunun açıkça, arka çıkması, bir kısmının da sessiz ve hareketsiz kalmakla destek vermesi, bu sözünü anlamamızı sağladı, babamı haklı çıkardı.

Dünya İsrail'e kalmış. Gözü dönmüş aç bir canavar gibi durmadan aralıksız olarak masumları, minik yavruları vahşice öldürüyor. En savunmasız yerlere saldırıyor, zalimlerin hukuk anlayışında bile suç sayılan her vahşeti çekinmeden uyguluyor. Allah’ı tanımayan, ırkçı bir tanrıya inanan ve hiçbir şeyden korkmayan bu zalimler Filistinlilerden, onların bebeklerinin büyüyüp birer Musa olarak İsrail firavununu boğmasından korkuyor. 

İsrail vampirinin hükümran olmasıyla, bu vahşetengiz dünyanın ne kadar değersiz, acımasız, iğrenç ve fani olduğunu, asla ona bağlanmaya değmediğini ayne’l-yakin ve hakka’l-yakin derecesinde anladık. Artık hiç şüphemiz kalmadı.  Dünya liderleri ve elinden iş gelenlerin tamamı Filistinlilere karşı acımasız davrandılar. Bebeklerin, masumların paramparça edilip öldürülmelerini sadece seyrediyorlar. İsrail kadar zalimdirler. 

Duadan ve boykottan başka ellerinden hiçbir şey gelmeyen yürekleri dağlanmış bir avuç mümin ile insan olmaları hasebiyle yüzbinlerce gayrimüslimin dahi içlerini yakan İsrail vahşetine acaba kader-i ilahi hangi hikmete binaen müsaade ediyor, diye insanın aklına geliyor.  Kader-i ilahî, hakiki Müslümanların başına gelen musibetlerle geçici, sıkıntılı, değersiz bu dünyaya bağlanmamak gerektiğini öğütlüyor, onları dünyadan soğutuyor, dikkatlerini ebedi olan ahiret diyarına çeviriyor. Ahireti dünyaya feda etmiş, dünyanın geçici zevklerine aldanmış insanları da bu konuda uyarıyor. Musibetle helak olmuş müminlerin elbette Rableri katında mükâfatları büyük olacaktır, bunda hiç şüphe yoktur. Peygamberimizin Ehl-i Beyt’inin, Hasan ve Hüseyin efendilerimizin ve ailelerinin başına gelen musibetler, zalimlerin onlara uyguladığı vahşet de bu gerçeği doğrulamaktadır. Hz Yusuf (AS)’ın, dünya saltanatını elde edip baba, anne ve tüm kardeşlerini de yanına getirdikten ve böylece dünya mutluluğunun doruğuna eriştikten sonra, “Ey Rabbim, bana hükümranlık verdin, bana olayların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratıp donatan! Dünya ve ahirette benim sahibim ve beni yöneten sensin. Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni salihlere kat.” (Yusuf, 101.) şeklinde dua etmesi, ölümden sonraki hayatın dünyanın bütün mutluluğundan daha üstün olduğunu göstermektedir.    

Bütün peygamberler dünyanın fena ve fani olduğunu bildirmişler, insanları dünyaya dalmamaları konusunda uyarmışlardır.

Bütün âlimler, bütün evliyalar, bütün tasavvuf ehli, dünyanın kötü olduğunu söylemişler. İnsanları dünyaya aldanmaktan sakındırmışlardır.

Şimdi bu uyarıların hepsini anlıyoruz.

İsrail bombalarıyla bedenleri parçalanmış yavruların teşhisinde ve parçalarını torbalara doldururken "Innâ lillâh ve innâ ileyhi raciûn, Hasbunallâh ve ni'me'l-vekîl" diyen annelerin, babaların, kardeşlerin, ancak sahabe-i kiramda bulunan bir imana sahip olduklarını gördük. Kâinata meydan okuyan Filistinlilerin hakiki imanı elde ettiklerine şahit olduk, kendi imanımızdan, Müslümanlığımızdan utandık.

Şu zamanda dünya üzerinde iki milyara yakın Müslüman varmış. İsrail vahşetine, soykırıma kimse engel olamadı, Meğerki bunların çoğunluğu gerçek değilmiş, Müslüman rolündeki sözde Müslümanlarmış. Çünkü İsrail hiçbirinden korkmuyor, hepsinin gözünün içine baka baka akla gelmeyecek kadar savaş ve insanlık suçu işleyerek soykırım yapıyor. Hatta "savaş suçu işliyorsun!" diyenlere karşı, "Benim aklıma gelmeyen başka hangi insanlık suçları varsa söyleyin onu da işleyeceğim!" dercesine bütün öfkesiyle meydan okuyor, vahşetini artırıyor. Anladık ki gerçek müslümanlar Filistinlilerdir, Hamas'tır, Kassam'dır. Çünkü hiçbir İslam ülkesini, İslam İşbirliği Teşkilatını, Arap birliğini takmayan İsrail yanlız bunlardan korkuyor. Meğer hakiki müslümanlar bu Filistinlilermiş, öğrendik.

Müslümanların büyük ölçüde İsrail ve destekçilerinin mallarını boykot çağrılarına bile yeterli katılım göstermemesi, korkakların bile çekinmeden katılabildiği demokratik eylemleri dahi yapamaması, Amerika ve Avrupa ülkelerindeki gayrimüslim eylemciler kadar bile olamaması, gibi hallerden İsrail'in neden bunlardan korkmadığını da öğrenmiş olduk.

Müslüman ülkelerin, Filistinli Müslümanların derdiyle dertlenmemeleri, İsrail vahşetine karşı tepkisiz kalmaları, çoğunun keyfinden, eğlencesinden taviz vermemesi, Müslümanların İslam’dan uzaklaşmış olduklarına ve mevcut imanın gerçekçi olmadığına işaret eder. Kimlerin sözde, kimlerin gerçekte iman ettiğini de İsrail vahşeti net olarak ortaya çıkardı. Unutmayalım ki, İslam haktır; Müslümanlar İslam’dan uzaklaştıkça Haktan da uzaklaşmış olurlar, gayrimüslimler ise dinlerinden uzaklaştıkça Hakka yaklaşırlar.

Filistin'de İsrail vahşetine karşı Müslümanlar olarak tutumumuz hangilerimizin örümcek ağına benzer zayıf bir imana sahip olduğumuzu ifşa ettiği gibi, içimizden ikiyüzlü olanları ve gerçek kimliklerini gizleyenleri de açığa çıkarmıştır.

Her gün beşvakit namazda okuduğumuz Fatiha suresinde, "Bizi müstakim (dosdoğru olan) yola hidayet et." diye dua ediyoruz. Bu durum, namaz kıldığımız halde dosdoğra yolda bulunmayabileceğimize de işaret eder. İşte bu İsrail soykırım vahşeti karşısındaki ümmetçe tutumumuz, her gün namazda hidayet etmesini istediğimiz müstakim yolda olmadığımızın kanıtıdır. Her gün beş vakitte bu duayı bilinçli olarak yapmaya ne kadar muhtaç olduğumuz da anlaşılmaktadır.